II. В результате чего в знач. Предлога

Sonucunda, neticesinde; sonuç olarak (вследствие чего-либо, благодаря чему-либо). Pratikte sonuç veren sebebi göstermede kullanılır.
В результате боёв противник был полностью разгромлен. Muharebe sonucunda düşman, tamamen tarumar edildi.
Он излагал лишь точные факты, добытые в результате упорного труда. Sadece, azimli bir çalışmanın ne­ticesinde elde edilmiş gerçekleri açıklıyordu.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan результат adıyla karıştırmayınız: Я ничуть не сомневался в результате этой работы. Bu işin neticesinden zerre kadar şüphem yoktu.

ВРЕМЯ ОТ ВРЕМЕНИ [vr'em'ya atvr'em'in'i], в знач.наречия.

Zaman zaman, ara sıra, bazen (иногда). Eylemin tekrarının altını çizer.
Время от времени он посылал нам письма и посылки. Za­man zaman bize mektup ve koli gönderirdi.
Время от времени он вставал и ходил по комнате. Zaman zaman kalkar ve odada dolaşırdı
ВРОДЕ БЫ [vrod'ibı], частица (разг.). Sanki, adeta; gibi bir şey; galiba, sanırım (как будто,
кажется). Söylemdeki tereddüdü, varsayımı ifade eder.
Деревья здесь вроде бы пониже, чем у нас. Buradaki ağaçlar sanki biraz daha küçük bizimkilerden.
Хотелось ещё погулять, возвращаться вроде бы рано. Bi­raz daha dolaşmak istiyorum; sanırım dönmek için henüz erken.
Этот человек мне вроде бы знаком. Şu adamı sanki ta­nıyorum.

ВРОДЕ KAK [vrod'i kak], (разг.).

I. частица. 1. Galiba, öyle görünüyor ki, herhalde (по-видимому, наверное). Söylemdeki tereddüdü, varsayımı ifade eder.
• Он сегодня не пришёл на занятия, вроде как заболел. Bu­
gün derse gelmedi; öyle görünüyor ki hastalandı.
2. Sanki... -miş gibi, adeta... -miş gibi; galiba (как бы, будто). Söylemdeki kararlaştırıl-mışlığı, meşrutluğu ifade eder.
• Папа говорил, что он обо мне рассказывал вам, так что мы
вроде как знакомы. Babam, onun size, sanki tanışmı­
şız gibi, beni anlattığını söyledi.
□- Вы извините, - сказал Мешков, - что я вроде как
заставил вас прийти. - Kusura bakmayın, dedi Meşkov,
- galiba sizi buraya gelmeye ben mecbur ettim.
II. Sanki, adet а (как будто). Cümlenin varsa­yımsal kıyaslama anlamı taşıyan kısım ya da kı­sımlarını bağlar.
• Иногда, не известно откуда, вроде как из подвала,
доносился какой-то запах сырости. Bazen, nereden bi­
lemiyorum; sanki bodrumdan bir rutubet kokusu
geliyor.
□[Никита:] Эх, Варюша, Варюша!.. Маленькая
девчоночка, вроде как зяблик, а без тебя трудно. [Niki-
ta:] Ah, Varyuşa, Varyuşa!.. Minik yaramaz kız
çocuğu, adeta tavşan yavrusu, sensiz yaşamak
zor.

ВРОДЕ ТОГО ЧТО (ВРОДЕ ТОГО, ЧТО) [vröd'i tavo şto], союз сравнительный.

Dair, ilişkin. Bir şeyin söylem ya da düşünce içeriğinin, kesin olarak değil, ancak yaklaşık olarak verildiği yan cüm­leyi bağlar.
• Она рассказывала странную историю, вроде того что на неё напали разбойники. Eşkiyaların ona saldırdığına dair garip bir hikâye anlattı.
• Ему нужно сказать что-то вроде того, что он не успеет
сделать эту работу, а он молчит. Bu işi yetiştiremeye­
ceğine dair bir şeyler söylemesi lazım; ama o
susuyor.

В РОЛИ [vrol'i], кого, чего, в знач. предлога.

Kim­liğine, kimliğinde; yerine (в качестве; как кто-что-либо).
Ом хорошо проявил себя в роли руководителя. Bir yöne­tici olduğunu iyice gösterdi.
Слово "благодаря" может употребляться в роли предлога. "Sayesinde" sözcüğü edat yerine kullanılabi-lir.
EZ; Пришлось замотать руку тряпкой. Дымок [танкист] впервые выступал в роли санитара. Elini bezle sarması gerekti. Dımok [tankçı] ilk defa hastabakıcılık ediyordu.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan роль adıyla karıştırmayınız: Артистка в роли Джульетты очень понравилась зрителям. Aktris, Jülyet rolünde seyircilerin çok hoşuna gitti.

ВРЯД ЛИ [vr'atl'i], частица.

Şüpheli, sanmam, zannetmem, imkânı yok (едва ли). Şüphe ifade et' r.
• - Ты придёшь завтра? - Вряд ли, очень занят. - Yarın
gelecek misin? - Sanmam, çok meşgulüm.
О Не ходите по льду: лёд ещё тонкий и вряд ли выдержит человека. Buzun üstünde dolaşmayın; henüz çok ince ve sanmam ki insanı taşısın.
□ Вряд ли найдёшь в мире уголок, где бы не знали имени
Ленина. Dünyada, Lenin'in adının bilinmediği bir köşe şüphesiz bulamazsın.

В РЯДУ [vr'idu], кого, чего, в знач. предлога.

Ara­sında (среди, в числе, в составе кого-либо). В ряду известных музыкантов много талантливой молодёжи. Ünlü müzisyenlerin arasında çok sayıda yetenekli genç var. Его имя стали упоминать в ряду лучших спортсменов. Adını, en iyi sporcular arasında an­maya başladılar.

В САМОМ ДЕЛЕ [fsamam d'el'i], в знач. наречия.

Gerçekten, hakikaten; sahi (действительно, вправду). Он в самом деле хороший специалист. Gerçek­ten iyi bir uzman. - Вы в самом деле не были в Ленинграде? - удивился собеседник. - Sahi, Leningrad'da bulunmadınız mı? diye şaşırdı mu­hatabı.

В СВОЮ ОЧЕРЕДЬ [fsvayû oç'ir'it'],

в знач.наречия. De, da (со своей стороны; в ответ; тоже).
Он наблюдал за ребятами и видел, что они в свою очередь наблюдают за ним. Arkadaşlarına bakıyordu ve on­ların da kendisine baktığını gördü.
Он получил письмо и написал в свою очередь. Bir mektup aldı ve o da bir tane yazdı

В СВЯЗИ С (СО) [fsv'iz'i s (sa)], предлог с твор. п.

Münasebetiyle, vesilesiyle, dolayısıyla, -den dolayı (вследствие, по причине чего-либо). Bir­liği, karşılıklı bağımlılığı, nedensel ilişki­yi göstermede kullanılır.
• За большую педагогическую деятельность в связи с
юбилейной датой нашему учителю вручена награда. Yıldö-
nümü münasebetiyle, önemli eğitim faaliyetle­
rine karşılık öğretmenimize ödül verildi.
Он был очень занят в связи с подготовкой к выставке. Fuar hazırlığı dolayısıyla çok meşguldü.
В связи с началом соревнований спортсменам пришлось прекратить тренировки. Karşılaşmaların başlama­sından dolayı sporcuların idmanları bırakması gerekti.

В СВЯЗИ С ТЕМ ЧТО (В СВЯЗИ С ТЕМ, ЧТО) [fsv'iz'i st'em şto], союз причинный (книжн.).

-den dolayı, mesi dolayısıyla,, -diği için (так как). Ana cümledeki eyleme sebep teşkil eden yan cümleyi bağlar. Yan cümle ana cümleden önce de, sonra da yer alabilir.
• В связи с тем что на стройке много машин, сроки работ были сокращены. İnşaatta çok makine olmasından dolayı iş günleri kısaldı.
• Мы испытываем большую радость в связи с тем, что в нашем городе состоятся международные соревнования. Uluslara­rası karşılaşmalar şehrimizde yapıldığı için büyük sevinç duyuyoruz.
• В связи с тем что первое издание словаря уже разошлось,
издательство готовит выпуск второго. Sözlüğün birinci
baskısının dağıtılıp bitmesinden dolayı yayı­
nevi ikincinin dağıtımına hazırlanıyor
ВСЁ ВРЕМЯ [fs'yo vr'em'a], в знач. наречия. Her zaman, daima; devamlı, sürekli (беспрерывно, постоянно). Bitimsiz fiillerle birlikte kullanı­lır. Eylemin sürekliliğinin altını çizer.
Ребята всё время смотрели назад, не идёт ли их товарищ. Sürekli arkalarına bakıyorlardı; arkadaşları geliyor mu diye.
Пока они были в походе, всё время шёл дождь. Onlar gezideyken, sürekli yağmur yağdı.
• Она всё время занята: то говорит уроки, то играет с
младшим братом. Her zaman meşgul; bir dersler di­
yor, bir erkek kardeşiyle oynuyor

ВСЕГО ЛИШЬ [fs'ivo l'iş], в знач. частицы.

Topu topu, sadece ve sadece, hepsi hepsi (только). Bir şeyin sınırlandırılması için kullanılır.
Это был всего лишь небольшой рыбацкий посёлок. Hepsi hepsi küçük bir balıkçı kasabasıydı.
Всего лишь месяц назад мы уехали из этого города. Тори topu bir ay önce ayrıldık o şehirden.
• На грузовом судне было всего лишь пять кают для
пассажиров. Yük gemisinde yolcular için lopu topu
beş kamara vardı.

ВСЕГО ХОРОШЕГО [fs'ivo kharoşıva), в знач. междом.

Selametle, devletle. Ayrılırken esen­lik dilemede kullanılır.
• До свидания, всего хорошего. Güle güle, selametle
git! (Allahaısmarladık, selametle kal!).

ВСЁ ЕЩЁ [fs'yo yiş'ç'o], в знач. наречия.

Halen, hâlâ; şimdi de; şimdiye dek, bu zamana kadar; o zamana kadar (до этого времени; и сейчас; до сих пор).
Уже десять часов, а ребёнок всё ещё не спит. Saat on ol­du, çocuk hala uyumuyor.
Была уже поздняя осень, а солнце всё ещё ярко светило.

Sonbaharın sonuydu, ancak güneş Iibİb parıldıyor-du. • Он всё ещё не уехал. Hala ayrılmadı.
• Они всё ещё живут в этом городе. Hâlâ bu şehirde ya­ şıyorlar.

ВСЁ ЖЕ (Ж) [fs'yojı (j)], частица.

1. Gene de, yine de (тем не менее, однако).
• Ребятам не разрешали идти в лес одним, но всё же они
собрались и пошли. Çocukların ormana yalnız başına
gitmelerine izin vermiyorlardı, ama onlar gene
de toplanıp gittiler.
□ Кидает пальцы сверху вниз С небрежностью лихой. Смотрите, дескать, гармонист я всё же не плохой. Parmak­larını yukarıdan aşağıya sallıyor kötü bir özen­sizlikle. Bakınız, ben gene de kötü bir armoni-kacı değilmişim.
2. Cümlede хотя, несмотря на то что, пусть gibi tes­lim ve kabul bağlaçları, как бы ни, сколько ни gibi ifadeler ya da несмотря на edatıyla birlikte kul­lanılır. Karşı tutumu kuvvetlendirir.
• Как бы красиво ни говорил Павел, мне всё же больше
нравился Саша. Pavel çok da güzel konuştu; ama gene
de ben Saşa'yı daha çok beğendim.
• Хотя он и много работает, всё же результаты у него пока не очень хорошие. Çok çalışmasına rağmen gene de so­nuçları henüz pek iyi değil.
Сколько она ни старалась, всё же у неё не получалось так хорошо, как у её сестры. О kadar da uğraştı; ama gene de işleri kızkardeşininki gibi iyi olmadı.
Пусть этот город был для него неродным, всё же он очень любил его. Varsın bu şehir doğum yeri olmasın; gene de o çok sevdi.
Несмотря на то, что здесь было шумно, он всё же услышал своё им. Buranın gürültülü olmasına rağmen gene de kendi adını duydu.
• И всё же, несмотря на большие достижения, мы не
испытываем полного удовлетворения.... ve gene de,
büyük başarılara rağmen, tam bir memnuniyet duy­muyoruz.
3. Gene de; ne de olsa (ведь, всё-таки). Söylemin içeriğinin altını çizer.
Хоть бы ты дома побыл, брат всё же приехал. Sen evde olsaydın bile, kardeşin yine de gelirdi.
Какое всё же это чудо природы - молоко! Yine de tabia­tın mucizesi nedir; süt!

ВСЁ РАВНО, [fs'yo ravno],

I. в знач. сказ. Fark etmez, hiç fark etmez; hepsi bir; önemli değil (совершенно безразлично, одинаково приемлемо).
• - Что ты будешь пить: чай или кофе? - Всё равно. - Ne
içeceksin; çay mı, kahve mi? - Fark etmez.
О Всё равно, кто займётся этим делом. Bu işle kimin uğraşacağı önemli değil.
/ кому. Мне всё равно, что сейчас делать: читать или смотреть телевизор. Bana göre şimdi yapılabilecek­lerin hepsi bir; okumak da, televizyon seyretmek de...
Ему было всё равно - идти на реку или в лес. Ona göre ne­hirde dolaşmak da, ormanda dolaşmak da bir.
Мне всё равно. Bana göre hava hoş.
II.в знач. наречия. N'olursa olsun, yine de;
nasıl olsa (несмотря ни на что; в любом случае,
непременно).
• Я это делать не буду, у меня всё равно не получиться. Bunu
yapmayacağım; nasıl olsa beceremem.
Он всё равно добьётся своего. О nasıl olsa istediğini elde eder.
Всё равно туда пойду. N'olursa olsun oraya gidece­ğim.
III.в знач. частицы. Yine de, gene de (тем не
менее; всё таки). Karmaşık cümlelerde karşıtlık
bağlacı ya da karmaşık-bağlı cümlelerde teslim
ve kabul bağlacıyla birlikte kullanılır. Karşı
tutumu kuvvetlendirir.
• Есть ей не хотелось, а всё равно пришлось выпить стакан

чаю. Canı yemek yemek istemedi; ama yine de bir bardak çay içmek zorunda kaldı.
1 Хоть они и очень торопились, всё равно опоздали на поезд. Çok acele etmelerine rağmen yine de trene yeti­şemediler.
• Что бы ни случилось, она всё равно придёт вовремя. Bir
şey olmadığı halde gene de vaktinde geliyor.

В СИЛУ [fs'ilu], предлог с род. п. (книжн.).

Yü­zünden, -den, -den dolayı; sayesinde (по причине чего-либо, из-за чего-либо). Sebep ilişkisini gös­termede kullanılır.
В силу своих выдающихся способностей он стал лучшим специалистом на заводе. Üstün yetenekleri sayesinde fabrikadaki en iyi uzman oldu.
Он делает эту работу в силу необходимости. Bu işi zaru­retten yapıyor.
В силу своего живого характера она легко сходилась с людьми. Canlı karakteri sayesinde insanlarla kolay kaynaşıyor.
Он не может приехать в силу сложившихся обстоятельств. Ortaya çıkan bazı sebepler yüzünden gelemiyor.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan сила adıyla karıştırmayınız: Никто не верил в силу этого мальчика, таким он был слабым на вид. Hiç kimse bu ço­cuğun gücüne inanmıyordu; görünüşte çok zayıf­tı.

В СИЛУ ТОГО ЧТО (В СИЛУ ТОГО, ЧТО) [fs'ilu tavu şto], союз причинный (книжн.).

-diği için, -den dolayı (так как, по причине того что, из-за того что). Sebep belirten yan cümleyi bağlar. Yan cüm­le ana cümleden önce de yer alabilir, sonra da...
• В силу того что у него была привычка рано вставать, он
никогда не опаздывал. Erken kalkma alışkanlığı ol­
duğu için hiçbir zaman geç kalmazdı.
• Эти слова, в силу того что они близки по значению, требуют особого внимания. Bu sözcükler, anlamca yakın ol­duğu için, özel bir dikkat gerektiriyor.
ВСЛЕД ЗА [fsl'et za], кем, чем, в знач. предлога, -nin izinden; -nin ardından, -nin arkasından (следу непосредственно закем-чем-либо).
• Дети идут в лес вслед за бабушкой. Çocuklar nineleri­
nin ardından ormana gidiyorlar.
• Саша выступал вслед за докладчиком. Şaşa, söylevci-
nin ardından söz alıyordu.
• Мы, а вслед за нами и шофёр, начинаем петь песни. Biz,
ardımızdan da şoför, birlikte şarkı söylemeye
başlıyoruz.
• Вслед за киножурналом демонстрировался художественный
фильм. Sinema dergisinin arkasından sanatsal
bir film gösterildi.
• И всё-таки, турецкая молодёжь идёт вслед за своим Отцом,
не сбиваясь с дороги. Ne de olsa Türk gençliği, Ata'-
sının izinde yolunu şaşırmadan yürüyor.

ВСЛЕДСТВИЕ ТОГО ЧТО (ВСЛЕДСТВИЕ ТОГО, ЧТО) [fsl'etstv'iyi tavo şto], союз причинный (книжн.).

-diği için, -den dolayı, -den ötürü, -mesi yüzünden (потому что). Ana cümlenin eylemi­nin doğrudan sebebini içeren yan cümleyi bağlar. Yan cümle ana cümleden önce de yer alabilir, son­rada...
• Реки разлились вследствие того, что прошли сильные дожди. Şiddetli yağmurlar yağdığı için nehir
taştı.
□ Я уехал, не повидавшись с вами, вследствие того, что из дому получил тревожную телеграмму. Evden üzücü bir telgraf aldığım için sizinle görüşmeden ayrıl­dım

ВСЛЕДСТВИЕ ЧЕГО [fsl'etstv'iyi ç'ivo], в знач. союза следствия (книжн.).

Bundan dolayı, bu nedenle, bu yüzden, bunun içindir ki, ondan ötü­rü (по этой причине, поэтому). Cümlenin birinci kıs­mındaki eylemin devam eden doğrudan sonucunu
içeren ikinci kısmı bağlar.
• Он много болел, вследствие чего закончил институт на год

позже. Sık sık hasta oluyordu, bu yüzden enstitü­yü bir yıl geç bitirdi.

В СЛУЧАЕ [fsluçayi], чего, в знач. предлога.

Anında; halinde (при чём-либо). Bir şeyin sebebi­ni göstermede kullanılır.
• В случае пожара звоните по телефону 01. Yangın anında
01 no.lu telefonu arayınız.
• У приборов находится дежурный, сюда в случае опасности
поступят сигналы. Aletlerin başında nöbetçi var;
tehlike anında buraya sinyal verirler.
• В случае необходимости мы все тебе поможем. İhtiyaç
halinde hepimiz sana yardım ederiz

В СМЫСЛЕ [fsımsl'İ], предлог с род. п.

Bakımın­dan, itibariyle (в отношении чего-либо). • [Зина:] Я дитя? [Zina:] Çocuk muyum ben?
• [Неизвестная:] Не в смысле совершеннолетия, а в смысле
поведения. [Bilinmeyen kadın:] Erginlik bakımın­
dan değil, davranış bakımından.
В смысле науки он не отстанет, а пойдёт вперёд. О, bilim itibariyle geri kalmaz; ileri gider.
Декорации производят приятное впечатление, хотя и не блещут новизной в смысле нового направления. Dekorlar, yeni gibi parlamadıkları halde yeni bir eğilim itibariyle tatlı bir tesir bırakıyorlar.

В СООТВЕТСТВИИ С [fsaatv'etstv'iyi], чем, в знач. предлога (книжн.).

Gereğince, -e göre, -e uygun olarak (соответственно чему-либо, на основании чего-либо).
Исследования космоса проводятся в соответствии с намеченной программой. Uzayın araştırılması, bir program gereğince yürütülüyor.
Работа ведётся в соответствии с планом. Çalışma, bir plân gereğince sürdürülüyor.
□ Мы жили в полное своё удовольствие, каждый в соответствии со своими склонностями. Zevk içinde yaşa­dık; herkes kendi eğilimleri gereğince.

В СОСТОЯНИИ [fsastayan'iyi], в знач. сказ.

Durumda, konumda (обладает возможностью, может). Mastar halindeki fiillerle birlikte kullanı­lır. Zıtanlamlısı: не в состоянии.
Только ты в состоянии убедить её не ехать. Yalnızca sen, onu gitmemeye ikna edebilecek durumdasın.
Он в состоянии выполнить это задание сам. О, bu ödevi kendi başına yapabilecek durumda.
□ Редкий мальчик в состоянии пройти мимо буфета, не посмотрев, что там находится. Çok az çocuk, içeride ne olduğuna bakmadan büfenin önünden geçebilir.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan состояние adıyla karıştırmayınız: В состоянии больного наступило улучшение. Hastanın durumunda iyileşme görüldü

В СРАВНЕНИИ С (СО) [fsravn'en'iyi s (sa)], предлог с твор. п.

-e nazaran, -e kıyasla; -e nispe­ten, -e oranla; -e göre (сравнительно, по сравнению с кем-чем-либо). Birisi ya da bir şeyle mukayese edilen kişi, nesne ya da belirtiyi göstermede kullanılır.
Он много читает в сравнении со своими друзьями. Arka­daşlarına oranla daha çok okuyor.
Посетители увидят на этой выставке много нового в сравнении с предыдущей. Ziyaretçiler bu fuarda ön­cekine nazaran daha çok yeni şeyler görecekler.
Её отец в сравнении с моим был не так уж молод. Babası, benimkine kıyasla o kadar da genç değil

В СРЕДНЕМ [fsr'edn'im], наречие.

Ortalama, ortalama olarak, vasati, takriben (примерно, приблизительно, исход из средних величин, норм).
• Его заработная плата составляет в среднем полтора
миллиона рублей в месяц. Maaşı, ayda ortalama bir
buçuk milyon ruble.
Урожай по области был в среднем очень хороший. Bölge­deki ürün ortalama olarak iyiydi.
В среднем на семью у нас приходится более четырёх

периодических изданий. Bizde, bir aileye ortalama dört süreli yayın düşüyor.

В СРОК [fsrok], в знач. наречия.

Vaktinde, zama­nında (вовремя).
• Нужно сделать эту работу в срок. Bu işin vaktinde bi­
tirilmesi gerekiyor.
□ Всё было сделано как надо и в срок или даже гораздо раньше. Her şey gerektiği gibi ve vaktinde yapıl­mıştı; hatta daha da erken.

В СТОРОНУ [fstoranu], кого, чего, в знач. предлога.

1. -e, -e doğru, istikametine; istika­metinde. Açık anlamlı adlarla birlikte kullanı­lır. Eylemin yönünü göstermede kullanılır.
Автобус двинулся в сторону города. Otobüs, şehre doğ­ru hareket etti.
Он посмотрел в сторону своего приятеля. Ahbabına doğ­ru baktı.
□Они поехали по шоссе в сторону Минска, на нефтебазу. Şose üzerinden gittiler benzin rafinerisine, Minsk istikametinde.
2. Yönünde, cihetinde; -e doğru, yönüne. Soyut isimlerle birlikte kullanılır Eylemin genel istikametini göstermede kullanılır.
Принято решение изменить планы работы в сторону увеличения жилищного строительство. Kararın mesken inşaatının büyümesi yönündeki çalışma planla­rını değiştirmesi hoş.
Необходимо сделать новые шаги в сторону укрепления разрядки напряжённости. Gerginliğin yumuşamasını pekiştirme yönünde yeni adımlar atılması zaru­ridir.
Космическое средство "Разведчик" запущено в сторону Марса. Uzay aracı "Kaşif" Mars'a doğru fırlatıl­dı

В СУЩНОСТИ [fsuş'ç'nast'i], в знач. вводного слова.

Aslına bakılırsa, aslında, esasında (фактически, в действительности). Yazıda virgülle ayrılır.
• Он, в сущности, совсем не изменился. Aslına bakılır­
sa, hiç değişmemiş.
• Только сейчас я понял, какой это был, в сущности, добрый
человек. Daha yeni anladım; onun, aslında ne kadar
mert bir insan olduğunu.
□ Он хотя и служил в разведке у знаменитого Башлыкова, но был, в сущности, таким же, как все, рядовым. Gerçi meşhur Başlıkov'un yanında da keşif görevi yap­mıştı; ama aslında, herkes gibi o da bir erdi.

В СЧЁТ [fş'ç'ot], предлог с род. п.

1. Mahsuben (относ приход или расход к чему-либо).
Он получил в счёт платы за работу сто тысяч рублей. Aylı­ğına mahsuben yüz bin ruble aldı.
У него вычли триста долларов в счёт погашения долга. Bor­cuna mahsuben üç yüz dolarını kestiler.
2. Hesabına (относя действие, вление к какому-либо сроку).
• Этот рабочий выполнил план и работает в счёт будущего
года. Bu işçi, planını tamamladı; gelecek yılın
hesabına çalışıyor.

ВСЯКИЙ РАЗ [fs'ya'iy' ras], в знач. наречия.

Her vakit, her zaman, her... -sinde (всегда, каждый раз). Bitimsiz fiillerle birlikte kullanılır. Eylemin tekrarının altını çizer.
Всякий раз, когда она возвращалась домой, она встречала этого человека. Her eve dönüşünde o adamla buluşu­yordu.
Это здание всякий раз поражало её своей необычностью. Bu bina her zaman eşsizliğiyle onu hayran bırakmış­tır.

В ТАКОМ СЛУЧАЕ [ftaköm sluç'ayi], в знач. наречия.

zaman, halde (при этих условиях, тогда).
• - Уже темнеет. - В таком случае включим свет. - Hava
kararmaya başladı. - О zaman ışıkları yakalım.
- Я очень устал. - Зачем же ты в таком случае пришёл сюда? - Çok yoruldum. - O halde niçin buraya gel­din?

В ТЕЧЕНИЕ [ft'iç'en'iyi], предлог с род. п.

Za­man bildiren adlarla, ve aynı şekilde eylem ya da süreç adlarıyla birlikte kullanılır. Bu adlar genellikle весь, многий, последний sıfatlarıyla nitelenirler. 1. Boyunca, süresince, zarfınca; zarfında (на протяжении). Bir olayın ya da eylemin gerçekleştiği zaman diliminin bütününü göster­mede kullanılır.
• В течение года строители закончили всю работу. Bir yıl
zarfında yapıcılar bütün işi bitirdiler.
В течение последнего десятилетия доходы колхоза возросли. Son on yıl boyunca kolhozun geliri büyü­dü.
В течение всего полёта спутника за ним внимательно следили учёные всех стран. Uydunun bütün uçuşu boyun­ca bütün ülkelerin bilim adamları dikkatlice onu
izlediler.
• В течение нескольких дней на Черноморском побережье
шли проливные дожди. Birkaç gün boyunca Karadeniz
kıyısında sağanak halinde yağmur yağdı
2. İçinde, içerisinde. Eylemin gerçekleşti­rildiği anı içeren zaman periyodunu göstermede
kullanılır.
• Я позвоню тебе в течение недели. Seni hafta içinde
Ararım.
• Я приеду к тебе в течение дня, есть срочное дело. Sana gün
içinde gelirim; âcil bir iş var.
В течение ближайших дней Марина не появлялась. Bu­günlerde Marina ortaya çıkmadı

В ТО ВРЕМЯ [ftö vr'em'a], в знач. наречия.

О za­man, о zamanlar (тогда). Geçmiş zaman kipinde çe­kilmiş fiillerle birlikte kullanılır.
Это было в прошлом году, в то время мы были на даче. Bu, geçen yıl oldu; o zaman yazlıktaydık.
В то время мой отец работал на заводе. О zamanlar babam fabrikada çalışıyordu.
• Мы ещё не были знакомы в то время. Henüz tanış de­
ğildik o zamanlar.

В ТО ВРЕМЯ КАК [ftö vr'em'ya kak], союз.

1. временной, -diği zaman, -diği vakit, -diğinde, -erken (когда). Ana cümlenin eylemiyle yan cümle­nin eyleminin aynı zamanda yapıldığı ya da ça­kıştığı durumlarda yan cümleyi bağlamak için kullanılır.
• В то время как наш класс проходил по площади, ребята
запели песню. Sınıfımız meydandan geçerken, ço­
cuklar bir şarkı söylemeye başladılar.
□В то время как происходит осенний лов, некоторые идут в
лес на охоту. Güzlük av yapılırken bazıları ormana
avlanmaya giderler.
2.сопоставительный, -diği sırada, -diği esnada,
-erken (тогда как). Yan cümlenin içerdiği eylem ya
da olayla mukayese yapılması durumunda kullanı­
lır.
• Отец сидел на берегу реки, в то время как его сын бегал по
воде. Oğlu suda koşup oynarken, baba nehrin kıyı­
sında oturuyordu.
□Летом в Якутске температура иногда поднимается до 39
градусов, в то время как зимой бывают
шестидесятиградусные морозы. Kışın Yakutsk'ta eksi
altmış derecelik soğuklar olurken, yazın sıcak­
lık bazen 39 dereceye kadar yükselir.
3.уступительно-противительный, -diği halde
(хотя). Ana cümlenin eylemiyle yan cümlenin eyle­
minin karşılaştırılması durumunda kullanılır.
• Хозяйка квартиры попросила у неё взаймы денег. Она
отказала, в то время как деньги у неё были. Ev sahibesi
ondan borç para rica etti. O da reddetti; parası
olduğu halde.

ТО ЖЕ ВРЕМЯ [ftöjı vr'em'ya], в знач. наречия.

Aynı zamanda, bununla birlikte; buna karşın (вместе с тем, одновременно). Я видел, что он расстроен, но в то же время не знал, чем ему помочь. Perişan oldu
ğunu gördüm; ama aynı zamanda, ona nasıl yardım edebileceğimi bilmiyordum. Не все наши ведущие спортсмены оказались в числе победителей, в то же время порадовала молодёжь. Bütün lider sporcularımız kazananlar arasına giremedi; buna karşın genç­ler sevindirdi.

В ТОМ СМЫСЛЕ, ЧТО [ftöm smısl'i şto], в знач. союза,

-diği için. Ana cümlenin içeriğini, anla­mını açan yan cümleyi bağlar.
• Его работу называли выдающейся в том смысле, что самые
разноречивые слухи ходили о ней. Onun işini, hakkında
en tezat dedikodular yapıldığı için, müstesna
tabir ediyorlardı.
□ В детстве мне не повезло в том, что близких родных, к которым бы я мог поехать в деревню, у меня не было. Со-cukluğumda, köyde, gidebileceğim yakın akraba­larım olmadığı için şansım yokmuş.

В ТОМ ЧИСЛЕ (И) [ftöm ç'isl'e], в знач. присоединительного союза, dahil (включа кого-что-либо).

• Пришло много ребят, в том числе Петя с Мишей. Bir
sürü çocuk geldi; Mişa'yla Petya da dahil.
• У туристов намокло всё снаряжение, в том числе и спички. Turistlerin her şeyi ıslandı; kibritleri de da­hil.
• Все пошли вперёд, в том числе и мы. Herkes ilerli­ yordu; biz de dahil.

В ТОЧНОСТИ, [ftoç'nast'i], I. в знач. наречия (разг.).

1. Tam olarak, kesin olarak; kesinlikle (совершенно точно).
Я не могу в точности сказать, сколько здесь было человек. Burada kaç kişinin olduğunu tam olarak söyleye­mem.
Завтра я буду в точности знать его адрес. Yarın onun ad­resini tam olarak öğreneceğim.
Ваше распоряжение будет исполнено в точности. Emriniz kesinlikle yerine getirilecektir2. Aynen... gibi, tıpkı... gibi (совершенно, вполне).
У неё туфли в точности как у тебя. Onun ayakkabıları da tıpkı seninkiler gibi.
Всё вышло в точности так, как ты сказала. Her şey aynen senin dediğin gibi çıktı.

В УМЕ [vum'e], в знач. наречия.

Akıldan, kafa­dan; kafasında (мысленно; не записывая).
Он хорошо считает в уме. Akıldan, iyi hesap yapı­yor.
Он прикинул в уме, сколько им осталось здесь жить. Bura­da ne kadar yaşayacaklarını kafadan hesapladı.
Она перебирала в уме всё, что случилось за эти дни. Şu birkaç günde neler olduğunu kafasında canlan­dırdı

В ХОДЕ [fhod'i], чего, в знач.предлога (книжн.).

Sürecinde (во время, в процессе чего-либо).
Эти выводы нужно учесть в ходе исследования. Bu çıktı-ları, araştırma sürecinde göz önünde tutmalı­yız.
В ходе разговора выяснились наши разногласия. Konuşma sürecinde fikir ayrılığımız ortaya çıktı.
В ходе проверки многие недостатки были устранены. Yok­lama sürecinde birçok eksiklik giderilmiştir.
• Научные данные, получаемые в ходе полёта, требуют
обработки в наземных условиях. Uçuş sürecinde elde
edilen bilimsel veriler, yeryüzü koşullarında değerlendirilmeyi gerektiriyor.

В ХОДУ [fhadu], в знач. сказ. Revaçta, rağbet görüyor(du) (находиться в широком употреблении, обращении).
У них в ходу были грубые шутки. Onlarda kaba şakalar rağbet görüyordu.
Продавцу нужно знать, что сейчас в ходу, на что большой спрос. Satıcının; neyin rağbet gördüğünü, neye talep olduğunu bilmesi gerekir.
В ЦЕЛОМ [ftselam], наречие. Genel olarak; ge­nellikle, umumiyetle (не касаясь частностей, по общим итогам).
Фильм в целом был удачным. Film, genel olarak ba­şarılıydı.
Уровень подготовки студентов в целом был достаточно высоким. Öğrencilerin hazırlık düzeyi, genel olarak yeterince yüksek.
Основные плановые задания в целом были успешно выполнены. Temel sistematik görevler, genel ola­rak başarıyla tamamlanmıştır.

В ЦЕЛЯХ [ftsel'yah], предлог с род. п (книжн.).

Maksadıyla, amacıyla, gayesiyle, için (для). Fiilden isimlerle birlikte kullanılır.
• В целях дальнейшего развития воздушного сообщения
между двумя странами были открыты новые авиалинии.
Yeni havayolları, iki ülke arasındaki hava ula­
şımının gelecekteki gelişimi için açıktı.
Необходимо принять практические меры в целях запрещения оружия массового уничтожения. Kitle imha silahlarını yasaklamak için pratik önlemler alınması lazım.
В целях сохранения редких животных созданы заповедники. Nesli tükenen hayvanların korunması için, avlanmanın yasak olduğu parklar oluştu­ruldu

В ЧАСТНОСТИ [fç'asnast'i], в знач. вводного слова.

Ayrıca, bir de (в том числе, включа). Yazıda virgülle ayrılır. Bir şeyin münferit tarafının altını çizer.
• На собрании говорилось, в частности, о необходимости
усилить внимание к воспитанию молодёжи. Toplantıda
ayrıca, gençliğin eğitimini artırmaktan bahse­
dildi.
/ Söylemi kuvvetlendiren bir ifade ekler.
• После расстыковки космических кораблей были проведены ещё два совместных эксперимента, в частности наблюдение
искусственного солнечного затмения. Uzay gemilerinin kenetlenmesinden sonra iki ortak deney daha; ayrıca yapay Güneş tutulması gözlemi yapıldı.
• Резкое похолодание напомнило, что зима, и в частности
зима спортивная, вовсе не за горами. Havanın aniden
soğuması, kışın ve kış sporlarının hiç de dağla­
rın ardında olmadığını hatırlattı.
/ Вообще sözcüğüyle birlikte bir önceki cümlede kullanılır.
• Писателю необходимо хорошо знать искусство вообще, и в частности живопись. Bir yazarın, bütünüyle sanatı, ve ayrıca resmi iyi bilmesi zaruridir.
• Заметки содержали важные мысли Маяковского о
драматургии вообще, о комедии в частности. Notlar, Ma-
yakovski'nin, bütünüyle drama ve ayrıca komedi
hakkındaki düşüncelerini içeriyordu

В ЧЕСТЬ [fç'esf], кого, чего, в знач. предлога.

1. Onuruna; anısına, hatırasına. Muhataba karşı bir saygı işareti olarak kullanılır. Birini an­mak için de kullanılabilir.
• Первым на пьедестал поднимается чемпион, затем -
призёры. Звучит гимн в честь победителя. Kürsüye önce
şampiyon çıkıyor; ardından diğer ödül sahiple­
ri. Marş, galip olanın onuruna çalmıyor.
О Сына назвали в честь отца Володей. Oğlanın ismini, babasının anısına Valoda koydular.
2. (по случаю чего-либо). В честь окончания школы был устроен бал. Okulun bitmesi şerefine balo tertip edildi.


В ЧИСЛЕ [fç'isl'e], кого-чего. в знач. предлога.

Aralarında, içlerinde (среди кого-чего-либо; между кем-чем-либо).
Он был в числе лучших учеников. En iyi öğrenciler arasındaydı.
В числе других любимых занятий у него было рисование. Sevdiği dersler arasında resim de var


В ЭТО ВРЕМЯ [vdta vr'em'a], в знач. наречия.

О sırada (в то же самое время, одновременно).
Мои товарищи играли в футбол, а я в это время готовил уроки. Arkadaşlarım futbol oynuyordu; bense o sırada derslerimi hazırlıyordum.
Ученика вызвали к доске, в это время прозвенел звонок. Öğrenciyi tahtaya kaldırdılar; o sırada zil çal­dı

ГДЕ БЫ НИ, [gd'ebı n'i] в знач. союзного слова.

Nerede -se -sin, her yerde (везде; повсеместно). Geçmiş zamanda çekilmiş fiillerle birlikte kul­lanılır. Yüklemden önce yer almaz.
Где бы он ни ездил, он всегда вспоминал свой дом. Nerede olursa olsun, hep evini hatırlıyordu.
Где бы ни появлялись космонавты, их всюду поздравляли с замечательной победой советской науки. Kozmonotları, nerede ortaya çıkarlarsa çıksınlar, Sovyet bi­liminin muhteşem zaferi için kutluyorlardı
ГДЕ НИ, [gd'e n'i] в знач. союзного слова, -diği her yerde, -diği yerlerde (везде, всюду). Yüklem­den önce yer almaz.
Где ни пройдёт стадо, там вся трава примята и вытоптана. Sürünün geçtiği her yerde çimenler çiğnenmiş ve ezilmiştir.
Она где ни встретит его, всегда спрашивает о детях. Onu gördüğü her yerde çocukları soruyor.

ГДЕ ПОПАЛО, [gd'e papala] в знач. наречия (разг.).

Şurada burada, gelişigüzel bir yerde, gelişigüzel yerlerde (в любом месте; безразлично где).
• В комнате было не прибрано, вещи лежали где попало. Oda toplanmamış, eşyalar şurada burada serilmişti.
Он читал где попало: дома, на улице, в метро. Gelişi-güzel yerlerde okurdu; evde, sokakta, metroda...
Они садились где попало и подолгу разговаривали. Geli­şigüzel bir yere oturdular ve uzun uzun konuştu­lar.

ГДЕ (УЖ) ТАМ, ГДЕ (УЖ) ТУТ, [gd'e(uş) tam, gd'e(uş) tut] в знач. частицы (разг.).

Ama nerede (в любом месте; безразлично где). Herhangi bir şeyin üzüntü, sıkıntı içeren bir edayla inkârını ifade eder.
• Он давно мог сделать все уроки. Но где тут! Всё свободное время он возится с собакой. Ödevlerini çoktan yapmış olabilirdi. Ama nerede! Bütün boş zamanını kö­ pekle harcıyor. □- Небось, с постели поднял? - Где там, мне не до сна была, - спокойно сказал Андрей. - Yoksa seni yataktan mı kaldırdım? - Yok canım, zaten uyumuyordum, dedi Andrey, sükûnetle.

ГДЕ УГОДНО, [gd'ye ugodna] в знач. наречия.

Ne­rede olursa olsun, herhangi bir yerde, istediği yerde (в любом месте, везде).
Он мог читать где угодно. Nerede olursa olsun (ki­tap) okuyabiliyordu.
Играйте где угодно, только не здесь. İstediğiniz yer­de oynayın, lakin burada değil.
Я об этом могу сказать где угодно. Bunu, istediğim yerde söylerim.

ГДЕ УЖ, [gd'yeuş] (разг.).

I. в знач. частицы. Kim demiş!, Ne münasebet!, hiç de öyle değil (совсем нет, вовсе нет).
• - А ему не лучше? - Где уж, совсем плох. - О, iyi değil mi? - Hiç de öyle değil, büsbütün kötü.
• - Я думала, ты не разрешишь мне поехать. - Где уж, поезжай. - Gitmeme izin vermeyeceğini düşünüyor­dum.-Kim demiş, git! □[Командир:] Ну вот тебе, боцман, разве они тебе повинуются? [Боцман (вздохнув):] Где уж! [Komutan:] Nihayet sana lostromo, itaat ediyorlar. [Lost­ romo:] Kim demiş!

II. кому, в знач. сказ. İmkânı yok! (невозможно, не по силам).
• - Ты обязательно должен сделать это. - Нет где уж мне. Bunu kesinlikle yapmak zorundasın. - İmkânı yok, yapmam!
• - Она совсем слаба, где уж ей с братом справиться. - Büs-bütün çelimsiz; erkek kardeşinin, imkânı yok hakkından gelemez.

ГДЕ УЖ ТАМ, [gd'yeuş tam] см. где там.

ГДЕ УЖ ТУТ, [gd'yeuş] см. где там.

ГЛАВНЫМ ОБРАЗОМ, [glavnım obrazam] в знач. наречия.

Esas olarak, daha ziyade, bilhassa (преимущественно). Теперь они встречались совсем редко, главным образом по праздникам. Hâlâ çok seyrek görü­şüyorlar; daha ziyade bayramlarda. Здесь много садов, где растут главным образом яблони и сливы. Burada, bilhassa elma ve erik yetişen çok bahçe vardır

ДА ВЕДЬ, [dav'if] частица (разг.).

- diği halde, -e rağmen. Önceki söyleme itiraz içeren bir ce­vap verirken kullanılır.
- Я пойду к нему. - Да ведь ты и адреса-то его не знаешь. - Ona gidiyorum. - Adresim bilmemene rağmen.
- Ничего тут моего нет. - Да ведь вы здесь живёте. - Bu­rada hiçbir şeyim yok. - Burada yaşadığınız hal­de

ДА ВОТ, [davot] частица (разг.).

Ya... işte. Cevap cümlesinin başında açıklamaya hazır olun­duğunu işaret eder.
-Что собираетесь делать? - Да вот в кино хотим сходить. - Ne yapmaya hazırlanıyorsunuz? - Ya, sinemaya gitmek istiyoruz işte.
- Что у тебя случилось? - Да вот ручка сломалась, писать нечем. - Ne oldu sana? - Ya, kolum kırıldı işte, yazı yazamıyorum.
- Куда ты идёшь? - Да вот решил зайти к товарищу. - Ne­reye gidiyorsun? - Ya, arkadaşıma gitmeye karar verdim işte

ДА ЕЩЁ, [dayş'ç'o] союз присоединительный.

Hem de, bir de, üstelik, üstüne üstlük (к тому же). Bir öncekine önemli bir ilave niteliği taşıyan cüm­lenin öğe ya da kısımlarım bağlar.
С ним так разговаривали впервые, да ещё в такой резкой форме. Onunla ilk defa böyle konuştuk; hem de şid­detli bir şekilde.
Он очень торопился и упал, да ещё сильно ушиб ногу. Çok acele etti ve düştü; üstelik ayağını da sakatla­dı.
• Учительница поставила ему двойку, да ещё вызвала родителей в школу. Öğretmen ona 2 (iki) verdi; bir de ailesini çağırdı.

ДА ЗДРАВСТВУЕТ...! [dazdrastvuyit], в знач. междом.

Yaşa, yaşasın (к тому же). Birisine, bir şeye gelişme, başarma dileğiyle yapılan esenle­me niteliğinde haykırış. Bir sevincin, bir mut­luluğun coşkusunu anlatmak ya da bir başarıyı kutlamak, alkışlamak için söylenir.
Да здравствует мир и дружба между народами! Yaşasın, halklar arası barış ve dostluk!
Да здравствует мир во всём мире! Yaşasın, tüm dünyada barış!
Да здравствует наша великая Родина! Yaşasın, yüce vatanımız!

ДА И, [da i] союз присоединительный (разг.).

1. Nihayet, ve sonunda, sonra da (и наконец). Cümle­nin, önceki eylemi -neticesinin altını çizerek-onaylayan öğesini bağlar.
Она думала, думала да и надумала. Düşündüm, düşün­düm ve sonunda buldum. Он слушал, слушал да и засмеялся. Dinledi, dinledi ve sonunda gülmeye başladı.
• Ребёнок повертел игрушку, поиграл с ней да и бросил. Çocuk oyuncağı evirdi, çevirdi, onla biraz oynadı ve nihayet fırlatıp attı.

2. Ve bir de, bir de; ayrıca (а кроме того). Cüm­lenin, ilave bilgi içeren öğesini bağlar.
• В лесу жили лоси и белки, да и волки иногда появлялись. Ormanda muşlar (iri geyikler) ve sincaplar yaşı­ yordu. Bir de, zaman zaman kurtlar ortaya çıkar­ dı.
• Девочка волновалась на экзамене. Учитель, да и все остальные хорошо понимали её состояние. Küçük kız sı navda heyecanlandı. Öğretmen, bir de ötekiler onun durumunu iyi anlıyorlardı.
• Его уже не исправишь, да и не нужно. Artık onu ıslah edemezsin; ayrıca gereği de yok.

ДА И ТО, [da ito] союз присоединительный (разг.).

1. Yine de, buna rağmen (несмотря на это, всё-таки). Mukayese durumunda cümlenin öğesini ya da kısmı­nı bağlar.
• На улице мороз. У меня вон кака шуба, да и то мне холодно. Dışarıda ayaz var. Bak nasıl bir kürküm var, yine de üşüyorum.

2. Pek seyrek, nadiren. Cümlenin, yine cümlede onaylanan öğesini ya da kısmını bağlar.
• Эти цветы можно встретить только в наших местах, да и то редко. Bu çiçeklerle yalnız bizim oralarda karşı­ laşabilirsiniz, o da nadiren

ДА И ТОЛЬКО, [da itol'ka] в знач. частицы (разг.).

Tek kelime ile. Bir sözün şiddetle altını çizmek, bir hükmü kuvvetlendirmek için kullanı­lır.
Посмотри, как здесь красиво, сказка да и только. Bak, burası ne kadar güzel! Tek kelimeyle: Masal.
Она совсем не стареет, молодец да и только. Hiç yaşlan­mıyor. Tek kelimeyle: Bravo!
Мальчик - шалун да и только. Bu çocuk tek kelimeyle: Haylaz.

ДАЛЕКО ЗА [dal'iko zaj что, в знач. предлога. -sini aşmış (гораздо больше, позже чем).

Zaman ya da nicelik belirten ifadelerde bir sayı ya da isim­le birlikte kullanılır.
• Ей далеко за пятьдесят. Ellisini aşmış.
• Гости разошлись далеко за полночь. Misafirler dağıl­ dığında gece yarısını aşmıştı

ДА НУ, [da nu] (разг.).

I. частица. Hadi be! Daha aktif bir eyleme geçilmesi için teşvik ifade eder.
Да ну, поскорее, что ты копаешься? Hadi be, biraz çabuk ol! Ne oyalanıyorsun?
II. междом. 1. Hadi be!?, Yapma ya?. Şaşkınlık ifade eder.
- Он сегодня пришёл без опоздания. - Да ну? Это на него не похоже.
- Bugün gecikmeden geldi. - Hadi be? Bu o olamaz.

2. İsmin dördüncü halinde bir şahıs zamiriyle birlikte kullanılır. Bir şey ya da birine karşı kınamayı, olumsuz tavrı ifade eder.
- Ты очень изменился. От чего это? - Да ну тебя, всё такой же. - Çok değişmişsin. Neden böyle? - Sen ne di­
yorsun ya? Ben aynıyım!
- Ты сегодня такая красивая! - Да ну вас, - смутилась она. - Bugün ne kadar güzelsiniz. - Ne diyorsunuz,
dedi, mahcubiyetle.
• Да ну её, она совсем не хочет с нами разговаривать. - Boş ver onu ya! O bizimle hiç konuşmak istemiyor.

ДАРОМ ЧТО [daram şto], союз уступительный (разг.).

Gerçi (несмотря на то что; хотя и... но). Даром что молодой, а разумный. Gerçi genç, ama akıl­lı.
• Даже холода комендант не чувствовал, даром что в одной гимнастёрке. Gerçi üzerinde (sadece) bir üniforma vardı; ancak soğuğu bile hissetmiyordu kuman­dan

ДЕЛО В ТОМ, ЧТО [d'ela ftom şto].

Mesele şu ki, işin aslı şu ki. Ortaya çıkan bir olayın açık­landığı söylemin başlangıcında kullanılır. • Дело в том, что нас здесь мало, нам не успеть всё сделать. Mesele şu ki: "Burada sayımız az, her şeyi yapıp bitirmeye vaktimiz yetmez.
• Почему же такое пристальное внимание обращается именно на эту планету? Дело в том, что Венера среди всех небесных тел Солнечной системы больше всего похожа на Землю по своим размерам и массе. Bu gezegene, neden bu kadar (büyük bir) ilgi gösteriliyor? İşin aslı şu ki:
Venüs, Güneş sisteminin bütün gök cisimleri ara­sında, boyutları ve kütlesiyle Yeryüzüne en çok benzeyenidir.

ДЛЯ ВИДА (ДЛЯ ВИДУ), [dl'i v'ida (dl'a v'i-du)] наречие.

Görünüşte, -er gibi yapmak; göste­riş için. Eylemin, görünüş itibariyle gerekli etki ve izlenimi bırakmak için yapıldığını be­lirtir.
• Он сердится только для виду. Sadece görünüşte sinir­ lenir.
• Несколько минут отец играл с ребятами для вида и ушёл отдыхать. Baba, birkaç dakika çocuklarıyla oynar gibi yaptı ve dinlenmeye çekildi.

ДЛЯ НАЧАЛА, [dl'i naç'ala] в знач. наречия.

İlkin, evvela, ilk önce, başlangıçta; başlangıç için (на первое время; вначале).
Для начала сделаем вот так. Başlangıç için şöyle yapalım.
Посмотрим для начала физкультурный зал, а потом классы. Evvela spor salonuna bakalım, sonra da sınıflara.
Нас всего восемь человек, маловато, но для начала хватит. Hepsi hepsi sekiz kişiyiz. Az ama başlangıç için yeterli

ДЛЯ ТОГО ЧТОБЫ (ДЛЯ ТОГО, ЧТОБЫ) [dl'i tavo ştabı], союз целевой

-mek için. Amaç bildiren yan cümleyi bağlar. Yan cümle, ana cümleden önce de yer alabilir, sonra da... Yüklem-fiil ya geçmiş zaman kipinde çekilir, ya da mastar halinde kul­lanılır.
• Для того чтобы быть здоровым и сильным, нужно заниматься спортом. Sağlıklı ve güçlü olmak için spor yapmak lazım.
• Для того чтобы уроки были сделаны вовремя, необходимо составить распорядок дня. Derslerin vaktinde bitmesi için günlük program hazırlamak gerekir
• Он говорит всё это для того, чтобы успокоить нас. Bütün bunları bizi yatıştırmak için söylüyor

ДОБРО БЫ, [dabrobı] союз условно-уступительный (разг.).

Olsa neyse (если бы, хотя бы). Yan cümleyi bağlar. Yan cümle, genellikle ana cümleden önce gelir.
• Он не знал, что ответить на похвалы. Добро бы он сделал что-нибудь исключительное, а то он просто добросовестно выполнил свою работу. Olağanüstü herhangi bir şey yapmış olsa neyse; oysa o sadece vicdanıyla gö­ revini yerine getirdi.
• Добро бы я был ни на что не умелый, Добро бы какой незадачливый я. Но слава моя до Москвы долетела. И всюду работа известна моя. Elinden hiçbir şey gelmeyen biri olsaydım, beceriksizin teki olsaydım ney­se... Oysa şanım Moskova'ya kadar ulaştı ve her tarafta işim meşhurdur benim.

ДО ЗАВТРА, [dazaftra] в знач. междом.

Yarın görüşürüz!, Yarın görüşmek üzere! (до встречи завтра). Ayrılırken söylenir.
Я ухожу, до завтра! Ben çıkıyorum, yarın görüşü­rüz!
Мне пора домой, до завтра. Eve gitme vaktim geldi; yarın görüşürüz.

ДОЛЖНО БЫТЬ, [daljno bit'] в знач. вводного слова.

1. Herhalde, galiba, anlaşılan,... olmalı (по видимому, наверное). Bir şeyin doğruluğundan emin olunmadığını ifade eder. Yazıda virgülle ayrılır.
• Они, должно быть, уже уехали. Onlar artık gitmiş­ lerdir herhalde.
• Она стола на лестнице и, должно быть, ждала меня. Mer­ divende duruyordu ve herhalde beni bekliyordu.
• Какая-то ночная птица, должно быть, сова пролетела совсем близко. Bir gece kuşu, galiba bir baykuş çok yakınımızdan uçarak geçti. / Herhalde, galiba.

Herhangi bir eylemin varsayılan sebebini açık­lama durumunda kullanılır.
• Автобус неожиданно остановился, должно быть, что-то случилось. Otobüs aniden durdu; herhalde bir şey oldu.
• На крыльце послышался топот, потом в сенях что-то загрохотало - должно быть, упала лопата. Kapının eşi­ ğinde bir ayak patırtısı duyuldu. Sonra otların üzerinde bir şey gümbürdedi. Herhalde kürek düş­ tü.

ДО ОТКАЗА, [daatkaza] в знач. наречия.

1. Tıka basa, hıncahınç, ağzına kadar (полностью; до предела возможного). Genellikle наполнить, набить, забить ve benzeri fiillerle birlikte kullanılır. Чемодан был заполнен до отказа. Bavul ağzına kadar doluydu. Вагоны были переполнены до отказа. Vagonlar ağzına kadar yüklenmişti. На галёрке, набитой до отказа, было душно и шумно. (Tiyatrodaki) balkon hıncahınç dolu, boğucu ve gürültülüydü.
2. Sonuna kadar (до самого конца; до предела). Cüm­lenin, yine cümlede onaylanan öğesini ya da kıs­mını bağlar. Он отвернул кран до отказа. Musluğu sonuna kadar açtı. Катер натянул трос до отказа. Bot, halatı sonuna ka­dar gerdi.

ДО ПРЕДЕЛА, [dapr'id'ela] в знач. наречия.

So­nuna kadar (до последней степени, крайне; насколько возможно).
Время её было уплотнено до предела. Zamanı sonuna kadar doluydu.
Он был загружен работой до предела. Sonuna kadar işle meşguldü.
Нервы были напряжены до предела. Sinirler sonuna kadar gerilmişti.

ДО СВИДАНИЯ [dasv'idan'iya], в знач. междом.

Allahaısmarladık!, Hoşça kalın!; Güle güle! (до встречи). Ayrılırken söylenir.
• [Чепурной:] До свидания, Елена Николаевна! [Елена:]
Уходите? До свидания. [Çepurnoy:] Hoşça kalın, Elena Nikolayevna! [Elena:] Ayrılıyor musunuz? Güle güle.

ДО СИХ ПОР [das'ikh рог], наречие.

1. Bu zamana kadar, şimdiye kadar, şimdiye dek, bugüne dek (до настоящего времени).
• Он до сих пор не пришёл, я уже беспокоюсь. Şimdiye
kadar gelmedi; endişelenmeye başladım.
• Две недели назад он упал, ушиб ногу, она болит до сих пор. İki hafta önce düşmüş, ayağını sakatlamıştı. Bu zamana kadar hasta.
• Мы до сих пор не получили ответа. Şimdiye dek bir ha­ ber alamadık.

2. (разг.). Buraya kadar, burama kadar (до этого места). Bir işaret jestiyle kullanılır.
Я прочитал книгу до сих пор. Musluğu sonuna kadar açtı.
Озеро неглубокое, вода там до сих пор. Göl pek derin değil, su orada, burama kadar geliyor.

ДО СЛЁЗ, [dasl'os] в знач. наречия.

1. Aşırı, son derece, çok, oldukça; büyük bir (очень; крайне, чрезвычайно). Bir nitelik sıfatı ya da bir yüklem­le birlikte kullanılır.
• Вспоминалось нелёгкое, но до слёз милое детство. Acı atıraları aklıma geldi; ama çocukluğum son de­ ece tatlıydı.
• Возвращаться назад, не доведя дела до конца, было до слёз обидно. İşi sona erdirmeden geriye dönmek çok
güç-
• Сердце радостно щемит от знакомой до слёз картины. Gön-lüm, bu tanıdık resim yüzünden büyük bir sevinç içinde sızlıyor.

2. Gözleri yaşarana dek; çok fazla (очень сильно).
• Мы смотрели комедию и смелись до слёз. Bir komedi izledik ve gözlerimiz yaşarana dek güldük

ДО СМЕРТИ, [dosm'irt'i] в знач. наречия (разг.).

1. Ölesiye (очень, крайне). Bir yüklemle birlikte kullanılır.
• Ему было до смерти скучно. Ölesiye sıkılıyordu.

2. Ölesiye (очень сильно).
Началась гроза, дети до смерти испугались. Fırtına koptu; çocuklar ölesiye korktular.
Я не голоден, но устал до смерти. Aç değilim; ama öle­siye yorgunum

ДО ТЕХ ПОР, [dafeh рог] в знач. наречия.

• za­mana kadar, o güne dek (до того времени, до того момента). Genellikle geçmiş zaman kipinde çekil­miş fiillerle birlikte kullanılır.
Бабушка однажды рассказала сказку, которую я до тех пор не слышал. Büyükannem bir gün, o güne dek duymadı­ğım bir masal anlatmıştı.
• В прошлом году видел осенний перелёт птиц. До тех пор мне не приходилось его наблюдать. Geçen yıl kuşların sonbahar göçünü görmüştüm. O zamana kadar bunu izleme olanağım olmamıştı.

ДО ТЕХ ПОР ПОКА (ДО ТЕХ ПОР, ПОКА) [dat'eh рог рака], союз временной.

1. -dikçe, -diği süre­ce. Ana cümledeki eylemi ortaya çıkaran yan cüm­leyi bağlar. Yan cümle ana cümleden önce de yer alabilir, sonra da... Ana ve yan cümlenin fiil - -yüklemleri bitimsiz fiil formuna sahip olurlar.
Она жила в этом доме до тех пор, пока работала на фабрике. Fabrikada çalıştığı sürece bu evde otur­du.
До тех пор пока девочки учились в одной школе, они виделись каждый день. Kızlar, aynı okulda okudukla­rı sürece her gün görüştüler.

2. -inceye kadar, -inceye dek. Yan cümleyibağlar. Ana cümledeki eylem yan cümlenin eyle­minden önce yer alır ya da onun tarafından sınır­lanır. Ana ve yan cümlenin fiil-yüklemleri bi­timsiz fiil formuna da sahip olabilir, diğer
formlara da...
• Он будет заниматься со мной до тех пор, пока придёт мой брат. О, erkek kardeşim gelinceye dek benimle
çalışacak.
/ Yan cümlede yüklemin önünde yer alan не ekiyle birlikte kullanılır, не eki, ana cümledeki eyle­min önceliğinin ve sınırının altını çizer.
• Окно оставалось открытым до тех пор, пока не наступил вечер. Pencere, akşam oluncaya dek açık kaldı.
• Мальчик смотрит на птиц до тех пор, пока они не опускаются далеко за лесом. Çocuk, ormanın ardında, uzaklara ininceye dek kuşları seyrediyor

ДО ТОГО [datavo], в знач. наречия.

• kadar ki, o derece (так, настолько, до такой степени).
• Она вся дрожала, до того ей было холодно. Tir tir tit­ redi; о kadar ki üşüyordu.
/ O kadar... ki. Karmaşık cümlelerde что bağlacıyla birlikte kullanılır.
• Он до того устал, что сразу заснул. О kadar yoruldu ki, hemen uykuya daldı.
• Она была расстроена до того, что не могла говорить. О ka­ dar bozuldu ki, konuşamadı bile

ДО ТОГО КАК (ДО ТОГО, КАК) [datavo kak], союз временной

-den önce, -den evvel (перед тем как). Sık sık задолго, незадолго zarflan ya da за edatı ve za­man belirten isimlerle birlikte kullanılır. Yan cümleyi bağlar. Ana cümlenin eylemi yan cümlenin eyleminden önce yer alır. Yan cümle ana cümlenin başında da yer alabilir, sonunda da, ortasında da...
• Он уехал в Москву за сутки до того, как приехала его сестра. Kızka


Понравилась статья? Добавь ее в закладку (CTRL+D) и не забудь поделиться с друзьями:  



double arrow
Сейчас читают про: