Начиная от (с). , (и) кончая

-den...-e kadar, -den tut da...-e kadar.
Здесь было много разных вещей, начиная от детских игрушек, кончая велосипедом. Burada, çocuk oyuncaklarından tut da bisiklete kadar birçok farklı şey vardı.
Женщина была всё в чёрном, начиная с платка и кончая ботинками. Kadın, mendilinden potinlerine kadar siyahlar içindeydi.

2. -den beri, -den itibaren (с какого-либо времени, вести отсчёт от чего-либо). Bir şeyin başlama zamanını göstermede kullanılır.
• Начиная с самой весны постоянно идут дожди. Та ilkba­ hardan beri sürekli yağmur yağıyor.
• Мы будем с тобой постоянно заниматься начиная с сегодняшнего дня. Bugünden itibaren seninle devam­ lı çalışacağız.
• Начиная со второй половины лета в лесу было много грибов. Yazın ikinci yarısından itibaren ormanda çok mantar vardı.

/ НАЧИНАЯ С..., КОНЧАЯ,... ile... arasında.

• Разные сорта блок созревают начиная с июня, кончая октябрём. Farklı elma türleri, Haziranla Ekim arasında olgunlaşır.
• У них начиная с 1 мая, кончая 9 мая чуть ли не каждый день собиралась молодёжь. Gençler, I Mayısla 9 Mayıs ara­sında, neredeyse her gün toplanıyordu. UYARI: с edatıyla birlikte kullanılan начиная ortacıyla karıştırmayınız.
• Реши все задачи, начиная с этой страницы. Bu sayfadan başlayarak, bütün problemleri çöz

НА ЧТО [naşto], в знач. частицы (разг.).

Ne kadar... de olsa (до чего). Bir niteliğin, özelliğin belirişini, ortaya çıkışını gösterme durumunda kullanılır.
• У него болят зубы. На что он терпеливый, и то заплакал. Bütün dişleri ağrıyor. Ne kadar sabırlı da olsa, yine de ağladı.

/ НА ЧТО (УЖ)... А (И ТО, А И ТО, НО, НО И ТО).

Genellikle уж, ведь gibi eklerle anlamı güçlendi­rilmiş ifadelerde kullanılır.
На что он упрям, но и его уговорили ехать. Ne kadar inatçı da olsa, onu gitmeye ikna ettiler.
Ведь на что он молчалив, а сегодня и он разговорился. Ne kadar ketum da olsa, bugün sohbet etti

НЕ БЕЗ [n'ib'es], чего, в знач. предлога,

-den...-yor değil, -siz değil, bütünüyle...-siz değil, de yok değil, az... değil, az...-miyor (c некоторой степенью чего-либо, в какой то степени...).
Çoğunlukla с edatıyla aynı anlama gelir.
• Наш сосед не без хитрости. Komşumuz da az kurnaz de-
• Я бываю у них не без удовольствия. Onları ziyaret et­ mekten zevk almıyor değilim.
• Она не без сожаления закрыла книгу. Kitabı kapatır­ ken az üzgün değildi.

• Он сказал это устало и не без досады. Bunu bitkin bir halde söyledi ve az sıkkın değildi.

НЕ ВДРУГ [n'ivdruk], наречие (разг.).

Hemen de­ğil (не сразу, не тотчас).
• Не вдруг увидишь в траве тёмную шляпку гриба. Otların arasında mantarın koyu renkli şapkasını hemen göremezsin.
• Старик даже после настойчивых приглашений не вдруг согласился посидеть с нами. İhtiyar, ısrarlı tekliflerden sonra bile bizimle oturmayı hemen kabul etmedi.

НЕ В МЕРУ [n'ivm'eru], в знач. наречия.

Yeterin­ce değil, gereğince değil; gereğinden fazla (очень; излишне, чрезмерно). Zıtanlamlısı: в меру.
• Она не в меру увлекается модой. Modayla yeteri kadar ilgilenmiyor.
• Подруп была не в меру разговорчивой. Kız arkadaşı yeterince konuşkan değildi.
• Скребницей чистил он кон, А сам ворчал, сердясь не в меру. Atı kaşağıyla temizledi, kendisiyse sinir­ lenerek gereğinden fazla homurdandı

НЕ В ПРИМЕР, [n'ifpr'im'er],

I. кому, чему, в знач. предлога, -nin tersine, -nin aksine (в отличие от кого-чего-либо).
Сегодня, не в пример вчерашнему дню, пасмурно и дождливо. Bugün, dünün aksine bulutlu ve yağmur­lu.
Она не в пример другим девочкам была серьёзной и молчаливой. Diğer kızların aksine, ağırbaşlı ve sessizdi.
• Учёба давалась ему легко, не в пример Андрею. О, Andrey'in aksine öğrenmeye daha yatkındı.
Наречие (разг.). Çok daha, daha da (горазда, значительно). Sıfatlar ya da üstünlük derecesin­ deki zarflarla birlikte kullanılır.
• Урожай
Унасневпримерлучше Bizimürünümüzçok daha iyi.
• В комнате девочек было не в пример чище и аккуратнее, чем у мальчиков. Kız çocuklarının odaları, erkek çocuklarınınkinden çok daha temiz ve düzenli.

НЕ В СЕБЕ [n'ifs'ib'ye], в знач. сказ. (разг.).

Kendinde değil, alt üst olmuş, perişan; aklı başında değiL(очень расстроен).
• Не обращай на него внимания: не в себе человек. Ona yüz verme, o aklı başında bir insan değil:
• От дяди Пети не ускользнуло, что мальчик не в себе, он его и не расспрашивал. Çocuğun kendinde olmadığı, Pet-ya Dayı'nın gözünden kaçmadı; o yüzden onu sor­madı bile.
• [Ксения:] Он не в себе, у него сына убили. [Kseniya:]
• kendinde değil; oğlunu öldürdüler

НЕ В СИЛАХ [n'ifs'ilah], в знач. сказ,

-есек halde / durumda değil; -nin imkânı yok, mümkün değil (не способен, не может). Mastar halindeki fiillerle birlikte kullanılır.
Я не в силах слушать вас: очень устал. Sizi dinleyecek halde değilim, çok yorgunum.
Никто не в силах помочь мне. Bana hiç kimse yardım edemez.
Не в силах заговорить с ней, он молча смотрел в сторону. Onunla konuşmanın imkânı yoktu, sessizce oturdu etrafını seyretti.

НЕ В СОСТОЯНИИ [n'ifsastayan'iyi], в знач. сказ,

-ecek durumda / vaziyette değil; -nin imkânı yok, mümkün değil (не может, не способен). Mastar halindeki fiillerle birlikte kullanılır. Zı-tanlamlısı: в состоянии.
• Этот зал не в состоянии вместить всех желающих. Bu sa­ lon, bütün isteyenleri alacak durumda değil.
• Она так устала, что не в состоянии разговаривать. Öyle yorulmuştu ki, konuşacak durumda değildi.
• Он был не в состоянии поднять тяжесть. Üzerindeki ağırlığı atacak durumda değildi.

НЕ В СЧЁТ [n'ifş'ç'ot], в знач. сказ.

Önemi yok, hesaba alınmaz (ничего не значит; не принимается во внимание).
• Для тебя всё это уже не в счёт? Bütün bunların senin için artık bir önemi yok mu?
• Первые цветы - подснежники - раскрываются ещё в апреле, но они не в счёт. У них нет запаха. İlk çiçekler -kardelenler - henüz Nisanda açılıyorlar, ama bunun bir önemi yok.

НЕ ДЛЯ ЧЕГО [n'e dl'aç'iva], в знач. сказ, (разг.).

Anlamı yok, önemi yok, lüzumu yok (незачем, не стоит). Mastar halindeki fiillerle birlikte kullanılır.
Не для чего тебе туда ходить. Oraya gitmenin bir an­lamı yok.
Теперь уж не для чего торопиться, всё равно опоздал. Аг-tık acele etmenin bir anlamı yok; nasılsa geç kaldın

НЕ ДО [n'ida], предлог с род. п.

İle uğraşacak, ilgilenecek durumda değil, zamanı yok (нет возможности, времени или неинтересно обратить внимание на кого-что-либо, заниматься кем-чем-либо). Bir şeyle uğraşma olasılığının olmadığını gösterir.
Мне сейчас не до шуток. Şimdi şakayla uğraşacak durumda değilim.
Им было не до разговоров, нужно быстрее заканчивать работу. Konuşmaya zamanları yoktu; çabucak işi bitirmek gerekiyordu.
Мне хотелось бы услышать твоё мнение, но я вижу, что тебе не до меня. Senin fikrini de almak istemiştim; ama görüyorum ki, benimle ilgilenecek zamanın yok

НЕЗАВИСИМО ОТ [n'isav'is'ima at], чего, в знач. предлога,

-den bağımsız olarak, -e bakılmak­sızın; -e aldırmadan, -e aldırış etmeden (несмотря на что-либо).
• Борьба за мир требует коллективных усилий всех государств
независимо от того, большие они или малые. Barış için savaş, büyük ya da küçük olmasına bakılmaksızın bütün devletlerin kollektif güçlerine gereksi­nim duyar.
• Мы поедем завтра за город независимо от погоды. Yarın, hava durumuna aldırmadan şehir dışına çıkıyo­ ruz.

НЕ ЗА ЧТО [n'e zaşta],

I. -ecek bir şey yok. Olumsuzluk eki не, за edatı ve ismin -i halinde kullanılan что zamiriyle birlikte.
В автобусе не за что было держаться. Otobüste tutuna­cak bir şey yok.
Не за что мне сердиться на тебя. Sana kızmamı gerekti­recek bir şey yok.

II. в знач. междом. (разг.). Bir şey değil, önemi yok, rica ederim (не стоит благодарности).
• - Я принёс тебе книгу. - Спасибо. - Не за что. - Sana bir
kitap getirdim. Teşekkür ederim. - Önemi yok.

НЕ К ЛИЦУ [n'i kl'itsu], кому, в знач. сказ.

1. Yakışmamış, yakışmıyor; uymuyor (не подходит по виду, не идёт кому-либо, не гармонирует с чем-либо) (kı­yafet, saç modeli vb. hakkında). Zıtanlamlısı: к лицу.
Это причёска ей не к лицу. Bu saç modeli ona yakışmı­yor.
Шляпа ему не к лицу, ему больше идёт кепка. Şapka ya­kışmamış; ona daha çok kep gidiyor.

2. Yakışık almıyor, yakışmıyor, yakışmaz (не прилично для кого-либо, не подобает кому-либо).
• Тебе не к лицу сидеть без дела. İşsiz güçsüz oturmak sana yakışmıyor.
• Пригласив доктора в столовую, Печерица сказал: - Мы с вами люди взрослые, и сказочки нам не к лицу. Ekmekçi kız, doktoru yemekhaneye çağırıp: - Bizler ye­tişkin insanlarız, bu masallar bize yakışmaz, dedi.

НЕ К МЕСТУ, [n'i km'estu], I. в знач. наречия.

Yerinde değil, yersiz, vakitsiz (некстати, не вовремя, в не подходящий момент). Zıtanlamlısı: к месту.
• Сказано не к месту. Yerinde söylenmedi.
2. Kendi yerinde; uygun bir yerde (не на месте, в не подходящем месте).
• Диван стол не к месту. Капере uygun bir yerde durmu­ yordu..
II. в знач. сказ. Yersiz, münasebetsiz (не подходит для данной ситуации, неуместен). Zıtanlamlı­sı: к месту.
Шутки были не к месту. Yapılan şakalar yersizdi.
Этот разговор не к месту. Bu konuşma yersizdi.

НЕ КТО ИНОЙ КАК [n'i kto inoy' kak], в знач. частицы (книжн.).

-den başkası değil (именно, как раз). Hakkında konuşulan kişinin adının altını çizmek için kullanılır.
• В комнату вошёл человек. Это был не кто иной как Лаптев.
• daya bir adam girdi. Bu, Laptev'den başkası değildi.
• Не кто иной как Петя объяснил нам, что произошло. Bu­rada neler olduğunu bize anlatan, Petya'dan baş­kası değildi

НЕ К ЧЕМУ, [n'e kç'imu],

I. Gerek yok. Olum­suzluk eki не, к edatı ve ismin -e halinde kulla­nılan что zamiri birlikte.
• Не к чему было привязать собаку. Köpeği bağlamana gerek yoktu.
• Всё сделано хорошо, не к чему придраться. Her şey güzel yapılmış, bahane bulmana gerek yok.

II. в знач. сказ. (разг.). Gereği yok, bir faydası olmaz (незачем, не нужно).
Не ходи туда, не к чему. Oraya gitme, bir faydası olmaz.
Не к чему тебе браться за это дело. Bu işe girmenin sana bir faydası olmaz. Будить его не стал, жаль было, да и некчему.Onukal­ dırmayagerekduymadım,yazıkoldu,amagereği yoktu.

НЕ МЕНЕЕ [n'i m'en'iye], (книжн.), НЕ МЕНЬШЕ, в знач. наречия.

1. En az, minimum, -den aşağı olmamak şartıyla (как минимум). Somut sayı­larla birlikte kullanılır. Nicel sınırı göste­rir.
Собрание может состояться, если на нём присутствует не менее 3/4 всех сотрудников. Toplantı, mensupların en az 3/4'ü hazır bulunursa yapılabilir.
Из колхозов и совхозов Подмосковья дополнительно будет поставлено государству не менее 70 тысяч тонн картофеля. Moskova dolaylarındaki kolhoz ve sovhozlardan devlete fazladan, en az 70 bin ton patates teslim edilecek.
• Ехалионидолго,неменьшедвухнедель.
Yolculukları uzun sürdü; en az iki hafta.

/ НЕ МЕНЕЕ ЧЕМ, НЕ МЕНЬШЕ ЧЕМ, En az, en aşağı.
Здесь поместится не меньше чем 20 человек. Buraya en aşağı 20 kişi sığar.
На опушке леса, не менее чем за километр отсюда, виднелся дом. Ormanın kenarında, buradan en aşağı bir kilometre ötede bir ev göründü.

2. НЕ МЕНЕЕ, О kadar da, pek d.e (в такой же степени, столь же).
Не менее важно уметь использовать опыт других. Başka-larının tecrübelerini kullanmayı becerebilmek pek de önemli değil.
Не менее показательным является то, как развивается сотрудничество двух стран в области экономики. Ekonomik alanda iki ülke arasındaki işbirliğinin nasıl geliştiği pek de açık değil.

НЕ ПОД СИЛУ [n'i pats'ilu], кому, в знач. сказ,

-e gücü yetmez, -nin üstesinden gelemez (не соответствует чьим-либо возможностям, невыполнимо для кого-либо). Zıtanlamlısı: под силу.

• Эта работа ей не под силу. Bu işe onun gücü yetmez.
• Нелёгкая задача, она, пожалуй, нам не под силу. Kolay bir iş değil bu, belki bizim gücümüz yetmez.

/ Mastar halindeki fiillerle birlikte kullanı­lır.
Ему не под силу справиться с этим заданием. Bu işin üs­tesinden gelmeye gücü yetmez.
Мне не под силу описать встречу ветеранов. Gazilerin buluşmasını tasvir etmeye gücüm yetmez.
Ей было не под силу одной снять картину. Tek başına daire kiralamaya gücü yetmez.

НЕ ПО ПЛЕЧУ [n'i papl'iç'u], кому, в знач. сказ,

-nin harcı değil, altından kalkamaz (не соответствует чьим-либо возможностям, недоступно кому-либо). Zıtanlamlısı: по плечу.
• Работа верхолаза ему не по плечу. Yapı işçiliği onun harcı değil.

НЕ ПО ПУТИ [n'i paput'i], с кем, в знач. сказ.

1. Yolları bir değil, yolları ayrılıyor (не по одному направлению, не по той же самой дороге, не по дороге). Yolların bir olmadığını belirtir. Zıtanlamlı­sı: по пути.
• Мне с вами не по пути. Yollarımız ayrılıyor.
• Он идёт направо, ему не по пути с тобой. О sağa gidi­ yor; seninle yolu bir değil.

2. -nin yolunda değil (не по дороге о совпадении оелей, задач). Görüşlerin bir olmadığını belir­tir. Zıtanlamlısı: по пути.
• Художникам-реалистам не по пути с абстракционистами. Realist ressamlar, abstraksiyonistlerin yolun­ dan gitmiyor.

НЕ ПО СЕБЕ [n'i pas'ib'ye], кому, в знач. сказ.

1. Rahatsız, keyifsiz (нездоровится). Его знобило, ему было не по себе. Titredi, rahatsızdı.
2. Mahcup; sıkıntılı (неловко, неудобно кому-либо; неприятно кому-либо
Она увидела отца и поняла, что он всё знает, - ей стало не по себе. Babasını gördü ve onun her şeyi bildiğini anladı, mahcup oldu.
От его слов ему было не по себе. Onun sözlerinden mah­cup oldu.
От этих грустных мыслей ей становилось не по себе. Bu üzücü düşüncelerden sıkıntıya girdi.

НЕ ПО СИЛАМ [n'i pas'ilam], кому, в знач. сказ.

Güç yetiremez (не соответствует чьим-либо возможностям, невыполнимо для кого-либо). Zıtanlam-lısı: под силам.
• Эта работа ей не по силам. Bu işe o güç yetiremez.
/ Mastar halindeki fiillerle birlikte kullanı­lır.
Мне не по силам выполнить ваше задание. Verdiğiniz görevi tamamlamaya güç yetiş tiremem.
Решить эту задачу ему не по силам. Bu problemi çözme­ye güç yetiştiremez.

НЕ ПРАВДА ЛИ? [n'i pravda l'i], в знач. частицы.

Doğru değil mi?, Gerçek bu değil mi?, Öyle değil mi? (Не так ли?). Olumlu cevap beklentisini gös­terir.
Как хорошо, что мы встретились с тобой, не правда ли? Seninle tekrar görüşmemiz ne iyi, öyle değil mi?
Не правда ли, сегодня был очень интересный спектакль. Bugün çok ilginç bir gösteri vardı, öyle değil mi?

НЕ ПРОСТО [n'iprosta], в знач. частицы.

Basit bir... değil, sadece bir... değil (не только). Bir eylemin ya da düşüncenin artanlarını gösterme durumunda kullanılır.
• Соревнование спортсменов - это не просто состязание в силе и ловкости. Sporcuların yarışması, basit bir güç ve ustalık yarışı değildir.
• Вежливость не просто приятное качество. Это признак высокой культуры человека. Nezaket, sadece hoş bir nitelik değildir. Bu, insanın yüksek kültürünün belirtisidir.

НЕ ПРОСТО..., А (НО) [n'iprosta..., а (по)] в знач. градационного союза.

Sadece... değil, asıl; sadece...-miyor,...-iyor da; öylesine değil,... de. Cümlenin - daha çok yüklem ve yüklem öbek­leri olmak üzere - aynı türden öğelerini bağlar. Daha anlamlı ve önemli olan ikinci grup, birinci gruba karşı kuvvetle öne çıkarılır.
Важно не просто сделать это дело, а важно сделать его быстро и хорошо. Önemli olan sadece bu işi yapmak değildir; asıl önemli olan çabuk ve iyi yapmak­tır.
Он не просто любил старшего брата, а обожал его. Ağabe­yini sadece sevmiyor, ona bayılıyor da.
Дети не просто ухаживали за цветами, но делали это с заботой и любовью. Çocuklar çiçeklere öylesine bakmıyor, bunu sevgi ve özenle de yapıyorlardı.

НЕ ПРОЧЬ [n'iproç'], в знач. сказ.

Yok demez, hayır demez, razı; her zaman hazır (согласен, готов на что-либо).
Если вы не прочь, зайдите ко мне завтра. Eğer razıysa-nız, yarın bana uğrayın.
Он предложил нам завтра поехать за город, мы были не прочь. Bizi şehir dışına davet etti, biz de yok demedik.
/ Mastar halindeki fiillerle birlikte kullanı­lır.
Он был не прочь поехать с нами. Bizimle gelmeye ra­zıydı.
Она была не прочь позавтракать с подругой. Arkadaşıyla kahvaltı etmeye hayır diyemedi.

НЕ РАЗ [n'iras], наречие.

Defalarca, birçok kez, müteaddit defalar (много раз, неоднократно).
• Ему не раз поручали самые трудные, самые ответственные дела. Müteaddit defalar en zor, en mühim işleri ona bırakmışlardı.
Он не раз встречал восход солнца в горах. Birçok kez güneşin doğusuyla karşılaşmıştı.
Её картины не раз были отмечены премией на выставках. Tabloları, sergilerde defalarca ödüle layık görüldü.

НЕ РЕДКОСТЬ [n'ir'etkas'f], в знач. сказ.

Az rastlanır bir şey değil, seyrek görülen bir şey değil (часто встречается, не является редкостью).
• Под землёй не редкость реки и ручьи, в которых течёт горячая вода. Yeraltında, içinde kaynar suların aktığı ırmak ve dereler az rastlanır şeyler de­ ğil-
• Сейчас не редкость услышать жалобы охотников на отсутствие дичи. Şu sıralar avcıların av hayvanla­rının yokluğundan yakınmalarını duymak seyrek görülen bir şey değil.

НЕ СМЕЙ [n'ism'ey'], в знач. междом. (разг.).

НЕ СМЕЙТЕ, -meye kalkmayın, -meye kalkışmayın,... yapmayın

(Bir kaç kişiye ya da saygı bildiren bir ifadeyle bir kişiye karşı);
НЕ СМЕЙ, -meye kalkma, -meye kalkışma,... yapma (Bir kişiye karşı). Bir şeyi yapmayı şiddetle yasaklamayı ifade eder.
Не смей брать мои вещи. Benim eşyalarımı almaya kalkma.
Не смейте бегать по улице. Sokakta koşmaya kalkış­mayın.

НЕСМОТРЯ НА [n'ismatr'ya na], предлог с вин. п.

-e rağmen; -e aldırmadan (вопреки чему-либо). Ey­lem bildiren, bir şahıs ya da nesnenin durumunu belirten adlarla birlikte kullanılır.
Несмотря на усталость, он продолжает работать. Yorgun­luğuna rağmen çalışmaya devam ediyor.
Было тепло несмотря на сильный дождь. Şiddetli yağ­mura rağmen hava sıcaktı.
Несмотря на все преграды, он достиг своей цели. Bütün engellere rağmen amacına ulaştı.
Он был очень серьёзным несмотря на свою молодость. Gençliğine rağmen çok ciddiydi.
Несмотря на жаркое лето, урожай выращен хороший. Sı­cak yaza rağmen ürün iyi büyüdü.

/ Bazen всё-таки, всё же, тем не менее gibi mukayese-nin altını çizen sözcüklerle birlikte kullanı­lır.
Несмотря на тесноту в вагоне, пожилой женщине всё же нашлось место у окна. Vagonun darlığına rağmen gene de yaşlı kadına pencere kenarında bir yer bulun­du.
Несмотря на обилие зелени, летом в городе всё-таки трудно дышать. Yeşilliğin çok olmasına rağmen gene de yazın şehirde nefes almak zor.

НЕСМОТРЯ НА ТО ЧТО (НЕСМОТРЯ НА ТО, ЧТО) [n'ismatr'ya nato şto], союз уступительный,

-diği halde, meşine rağmen (хотя). Yan cümleyi bağlar. Yan cümle, ana cümleden önce de yer alabilir, sonra da...
Работа кипела, несмотря на то что уже наступила ночь. Gece olmasına rağmen çalışma devam ediyordu.
Несмотря на то что светило солнце, в доме было темно и мрачно. Güneş doğduğu halde, evin içi karanlık ve iç karartıcı.

/ Bazen всё же, всё-таки ve всё равно gibi mukayeseyi kuvvetlendiren sözcüklerle birlikte kullanı­lır.
Несмотря на то что запрещены автомобильные сигналы, в городе всё же довольно шумно. Otomobil kornaları yasaklandığı halde, şehir gene de gürültülü.
Несмотря на то, что были закрыты окна и двери, в комнате было холодно. Kapı ve pencereler kapalı olduğu halde, oda soğuktu.

НЕ СПЕША [n'isp'işa], наречие.

Acele etmeden, ağır ağır, yavaş yavaş; sabırsızlanmadan (медленно, не торопясь).
• Он стал не спеша раздеваться. Acele etmeden soyunma-ya koyuldu.
Сын рассказывал не спеша, со всеми подробностями. Oğ-lu, acele etmeden bütün ayrıntılarıyla birlikte (olayı) anlatıyordu.
Они не спеша позавтракали и собрались на прогулку. Acele etmeden kahvaltılarını ettiler ve yürüyüşe çık­tılar

НЕ СТОЛЬКО..., СКОЛЬКО [n'istol'ka..., skol'ka], союз градационный,

-diği kadar (не в такой мере как). Cümlenin aynı türden öğelerini bağlar. Daha anlamlı ve önemli olan ikinci grup, birinci grupla karşılaştırılır.
• Недоверие к нам оскорбило не столько меня, сколько моего брата. Bu itimatsızlık, kardeşimi incittiği ka­dar beni de incitti.
• Наступление было рассчитано не столько на внезапность, сколько на организованность и преобладание новой техники. Açılışın iyi organize edilmiş olduğu ve yeni teknolojide üstünlük sağlandığı düşünüldüğü kadar ani olduğu da düşünüldü

НЕ СЧИТАЯ [n'iş'ç'itaya], предлог с. род п.

1. -i saymazsak, -in dışında (кроме, помимо). Ben­zerlerinden bir farkı olmayan ve bu yüzden sa­yılmayan şahıs ya da nesneleri göstermede kulla­nılır.
В городе было два моста, не считая железнодорожного. Şehirde, demiryolu köprüsünü saymazsak, iki köprü vardı.
Квартира состоит из трёх комнат, не считая кухни. Daire, mutfağı saymazsak, üç odadan oluşuyor.

2. -i saymazsak, -in dışında (исключая, за исключением). Benzerlerinden faklı olan ve bu yüzden sayılan şahıs ya
da nesneleri göstermede kullanılır.
• Он положил в портфель все книги, не считая библиотечных. Kütüphaneninkileri saymazsak, bütün kitapları çantasına yerleştirdi.

• Все, не считая вас двоих, были на собрании. İkinizini saymazsak, herkes toplantıya katıldı.
UYARI: не olumsuzluk ekiyle birlikte kulla­nılan считать ortacıyla karıştırmayınız. Она положила деньги в сумку, не считая их. Parayı, saymadan çantasına koydu.

НЕ ТАК ЛИ? [n'tak l'i], частица (разг.).

Öyle değil mi? Olumlu cevap beklentisini gösterir. Soru cümlesinin sonunda yer alır.
Ты уже кончил уроки, не так ли? Derslerini bitir­din, öyle değil mi?
Вы согласны со мной, не так ли? Benimle aynı fikir­desiniz, öyle değil mi?

НЕ ТАК ЧТОБЫ [n'itak ştâbı], в знач. наречия (разг.).

1. О kadar da değil, çok da değil (не очень, не совсем). Olumsuzluğu yumuşatmak için kullanı­lır.
• Он был не так чтобы толст, но и не худ. Çok da şişman değil ama zayıf da değil.
2. (o). Zaptedilmiş ya da mütereddit bir muha­lefet ifade eder.
• Что, сильно ушибся? - Да не так чтобы очень. - N'ol- du, kötü mü çarptın? - Yok canım, o kadar da değil.

НЕ ТО [n'ito], в знач. разделительного союза (разг.).

Yoksa (а то, иначе, а не то). Birinci cümlede sözü edilen şey hesaba alınmazsa ortaya çıkacak olan eylem konusundaki uyarıyı içeren cümleyi bağlar.
Смотри не шали, не то будешь наказан. Bak, yaramaz­lık yapma, yoksa cezalandırılırsın.
Не дразни собаку, не то уйду. Köpeği kızdırma, yoksa giderim.

НЕ ТОЛЬКО [n'itol'ka], частица.

Sadece... değil (не только). Bir eylemin artamlarını gös­terme durumunda kullanılır.
• Он играет не только на пианино. Sadece piyano çalmı­ or.
• Большое внимание уделяется сохранению не только отдельных исторических и архитектурных памятников города, но даже целых улиц старой Москвы. Şehrin tari­ hi ve mimari anıtları sadece tek tek korunmaya çalışılmıyor, eski Moskova'nın bütün olaraksokakları da korunuyor.

НЕ ТОЛЬКО..., НО (A) [n'itol'ka..., nö (a)],

союз градационный. Sadece...-miyor,...-iyor da. Cümlenin - daha çok yüklem ve yüklem öbekleri olmak üzere - aynı türden öğelerini bağlar. Daha anlamlı ve önemli olan ikinci grup, birinci gru­ba karşı kuvvetle öne çıkarılır. Cümlenin ikinci bölümünde genellikle наоборот, даже, также ve ещё gibi anlam kuvvetlendiren ekler kullanılır.
• Тётя не только не проявляла беспокойство, а наоборот, всем своим видом показывала, что всё идёт хорошо. Теуzem, sadece rahatsızlık göstermemekle kalmı­ yor; tersine, bütün görüntüsüyle her şeyin yo­ lunda gittiğini gösteriyordu.

НЕ ТОЛЬКО..., НО (А) И [n'itol'ka..., пб (а) i],

союз градаоионный. Sadece... değil,... de; sadece...-miyor,...-iyor da. Cümlenin - özne, yüklem ya da ikinci dereceden öğeler olmak üzere - aynı türden öğelerini bağlar. Daha anlamlı ve önemli olan ikinci grup, birinci gruba karşı kuvvetle öne çıkarılır. Bağlacın her bir kısmı, cümlenin aynı türden öğelerinin önünde yer alır. Eğer aynı türden öğeler edatlarla birlikte kul­lanılmış ise edat, her kısmın önünde yinelenir. •Книги лежали не только на столе, но и на подоконнике, на стульях. Kitaplar sadece masada değil, pencere kenarında ve sandalyelerde de duruyorlardı.
Не только дети, но и взрослые любили играть в шашки. Sadece çocuklar değil, büyükler de dama oynamayı seviyor.
Он не только играет на пианино, а и поёт. Sadece piyano çalmıyor, şarkı da söylüyor.

• Этот дуб прекрасно растёт не только в Закавказье, но и в Крыму. Bu meşe sadece Kafkasardı'nda değil, Kı­rım'da da çok güzel yetişiyor.

НЕ ТО..., НЕ ТО [n'ito..., n'ito],

союз разделительный.... midir,... midir, belli değil;... mi,... mi olduğu belli olmayan (то ли..., то ли). Nesnelerin, belirtilerin ya da eylemlerin sayılıp dökülmesi durumuda cümlenin aynı türden öğelerini ya da yan cümleyi bağlar. Sayılanlar­dan hangisinin gerçek, hangisinin hayal olduğu belli olmaz.
Вдалеке виднелись не то низкие чёрные тучи, не то дым пожара. Uzaktan görünen, alçak kara bulutlar mıdır, yangın dumanı mıdır; belli değil.
Он не то с мольбой, не то с упрёком посмотрел на него. Ona, yalvarır gibi mi baktı, kızar gibi mi; belli değil.
Он хотел не то сказать что-то, не то закричать, но не смог. Bir şey m i söylemek istedi, bağırmak mı istedi bilinmez; ama yapamadı.

НЕ ТО ЧТО [n'ito şto], в знач. частиоы.

1. -kiler gibi değil, -1er kadar değil, - benzemiyor (не как). Bir şeyle olumsuz yönde karşılaştırma yap­mak için kullanılır.
• У нас театр маленький, не то что в Москве или в Ленинграде. Bizim tiyatromuz küçüktür, Moskova ve Leningrad'dakiler gibi değildir.
• На тепловозе чисто, можно каждый день белую рубашку надевать, не то что на паровозе. Lokomotif temiz olu­ yor, her gün beyaz gömlek giymek mümkün, marşan ­dize benzemiyor.

2. Bir şeye. karşılık olarak gösterilen başka bir şeyi yadsımak için kullanılır.
Леса здесь очень густые, заблудиться можно, не то что потеряться. Ağaçlar burada gürdür, insan yolunu şaşırabilir; ama kaybolmaz.
Она не то что боялась учителя, а как-то волновалась при встрече с ним. Öğretmenden korkmuyordu; ama onu görünce heyecanlanıyordu.
• Он не то что хорошо, а красиво работает. Verimli ça­lışmıyor; ama güzel çalışılıyor

НЕ ТО ЧТОБЫ [n'ito ştabı..., a (no)], в знач. частицы.

1. • kadar da değil, çok da değil (не очень, не слишком). Basit cümlelerde tereddüt içeren bir yadsıma ifade eder.
По правде сказать, она не то чтобы сильно грустила о родителях. Doğruyu söylemek gerekirse, ebeveyni için o kadar da üzülmedi.
Ветер был не то чтобы очень холодный. Rüzgâr o kadar da soğuk değildi.

2. НЕ ТО ЧТОБЫ..., А (НО),

• kadar da değil. Genellikle cümlenin başında ve geçmiş zaman ki­pinde çekilmiş fiil-yüklemlerle birlikte kul­lanılır.
• Я смотрел на него и не узнавал. Не то чтобы он очень изменился, - нет, но он был другим. Ona baktım ama onu tanıyamadım.
• kadar da değişmemişti, - hayır ama bir başka olmuştu.
• Сегодня утро не то чтобы пасмурное, а какое-то серое. Bu sabah o kadar da bulutlu değil, ama havada bir grilik var.

НЕ УСПЕЛ (А, -О, -И)..., КАК; НЕ УСПЕЕТ..., КАК [n'iusp'el (-a, -a, -i)..., kak; n'i-usp'eyit..., kak], в знач. временного союза,

-diği için / -diği halde...-edemedi, edemiyor (стоит..., как; потому как только).
Bir eylemin hızla di­ğerini izlediğini ifade eder.
Не успели мы отъехать от города, как начался дождь. Yağ­mur başladığı için şehirden ayrılamadık.
Не успел он освоиться, как уже кончился отпуск. Tatil bittiği halde buna alışamadı.
Не успела она войти, как кто-то схватил её за руку. Biri elini tuttuğu için giremedi.

НЕ ЧТО ИНОЕ КАК [n'iştö inoye kak], в знач. частицы (книжн.).

-den başka bir şey değil (именно, как раз). Konuşmanın belirli bir nesne, olay ya da kavram üzerine yapıldığının altını çizme isteğini ifade eder.
• Это было не что иное как ложь. Bu, bir yalandan başka bir şey değil.

НИ В КАКУЮ [n'ifkakuyu], в знач. сказ. (разг.).

dünyada, asla, katiyen; umrunda değil, takmı­yor, kaale almıyor (не желает, не хочет).
Он поранил руку, нужно в больницу, а он - ни в какую, не идёт. Elini yaraladı, hastaneye gitmesi gerek, ama onun umrunda bile değil; gitmiyor.
Мы звали её с собой, а она - ни в какую, не хочет. Onu yanımıza çağırdık, ama onun umrunda değil; iste­miyor

НИ В КОЕЙ (КАКОЙ) МЕРЕ fn'ifkoyiy' (kakoy) m'er'i],

в знач. наречия (книжн.). Hiçbir şekilde, hiçbir surette; hiç de, zerre kadar (совсем, совершенно; нисколько).
• Из всего сказанного ни в коей мере не следует, что во всём виноват только ты. Bütün bu söylenenlerden hiçbir şekilde, her konuda sadece senin suçlu olduğun çıkmıyor.

НЕ В КОЕМ СЛУЧАЕ [n'ifkoyim sluçayi], в знач. наречия.

Asla, katiyen; hiçbir koşulda / durumda, koşullar ne olursa olsun (ни при каких условиях, ни за что).
Ни в коем случае не отказывайся от помощи друзей. Asla dostlarının yardımını r e d d e l m e. / S o r u v a cevâp verirken kuvvetlendirilmiş bir yadsıma o lar ak kullanılır.
- Что нам с ней делать? Оставить дома? - Ни в коем случае. - Onu ne yapacağız? Evde mi bırakacağız? - Asla.

НИ ЗА ЧТО [n'izaşto].

1. Hiçbir şeye, hiçbir şeyi. Olumsuzluk eki ни, за edan ve ismin -i ha­linde kullanılan что zamiri birlikte.
• Во время качки он стоял прямо и ровно, хотя ни за что не
держался. Hiçbir şeye tutunmadığı halde, yalpa sırasında dimdik ve düzgün duruyordu.
• Она хотела сделать много дел, но от усталости не смогла ни за что взяться. Birçok iş yapmak istiyordu ama yor­gunluktan hiçbir şeye başlayamadı.

II. в знач. наречия (разг.). 1. İmkânı yok, hiçbir surette, bir türlü (ни при каких обстоятельствах, никак, никоим образом).
• Дорога така узка, что две машины ни за что не проедут. Yol öyle dar ki; iki araba, imkânı yok geçmez.
• Я ни за что больше туда не пойду. Oraya imkânı yok bir daha gitmem.
• - Прости, прости её! - воскликнула, рыдая, Анна Андреевна... - Нет, нет! Ни за что, никогда! - Affet, affet onu!, diye haykırdı hıçkıra hıçkıra, Anna Andreyevna... - Hayır, hayır! Hiçbir zaman. 2. Yok yere, boşu boşuna (напрасно, зря).
• Не ходи туда, ни за что пропадёшь. Oraya gitme, yok yere harcanıp gideceksin.
• Он ни за что меня обругал. Yok yere bana sövüp saydı.

НИ К ЧЕМУ, [n'ikç'imu],

I. Hiçbir şeye ulaş­mak mümkün değil, hiçbir şeye ulaşmanın imkânı yok, hiçbir yere varmaz, ulaştırmaz. Olumsuzluk eki ни, к edatı ve ismin -e halinde kullanılan что zamiri ile birlikte.
Здесь очень тесно, ни к чему нельзя подойти. Burası çok dar, hiçbir şeye ulaşmak mümkün değil.
Переговоры ни к чему не привели. Görüşmeleri hiç-biryere ulaştırmadı.

II. в знач. сказ. (разг.). Lüzumu yok, gereği yok, Taydaşı yok /olmaz (не нужен; не нужно, не следует).
Мне эта книга ни к чему, её уже прочитал. Bu kitabın bana bir faydası yok, onu zaten okumuştum.
Ни к чему вам туда идти. Oraya gitmenizin bir yara­rı olmaz.
Я прошу вас об этом со мной не говорить, ни к чему. Bu konuda benimle konuşmayın, bunun bir yararı olmaz.

НИ ОДИН [n'iad'in], в знач. местоим.

Hiçbiri, bir teki bile; hiç kimse (никто). Olumsuzluk eki не ile birlikte yüklemden önce kullanılır.
Ни один из вас не может сделать этого. Hiç biriniz bu işi yapamazsınız.
Хотя было смешно, ни один не засмеялся. Komik olma­sına rağmen, hiç biri gülmedi.

НИ ПРИ ЧЁМ [n'ipr'iç'om], в знач. сказ. (разг.).

Suçu yok, kabahati yok; bir ilgisi yok (не виноват; не имеет отношения к чему-либо). Genellikle здесь, тут kelimeleri ile birlikte kullanılır.
Она здесь ни при чём, её не предупредили, что нужно приехать. Onun bunda kabahati yok; onu, gelmek gerektiği konusunda uyamadılar.
Я тут ни при чём, это просто несчастный случай. Benim bunda bir kabahatim yok, bu sadece talihsiz bir olay.

НИ РАЗУ [n'irazu], наречие.

Bir kez olsun, bir kez bile, hiçbir zaman (никогда). Olumsuzluk eki не ile birlikte yüklemden önce kullanılır.
После отъезда она ни разу не была в родном городе. Ayrıl­dıktan sonra, bir kez olsun doğduğu şehre gelme­di.
В этом месяце ни разу не получил от него письма. Bu ay ondan bir kez olsun mektup almadım.
Я ни разу не слышал, чтобы она жаловалась на своих детей. Bir kez bile, çocukları için üzüldüğünü duyma­dım.
• Почему ты мне не позвонил ни разу? Neden beni bir kez bile aramadın?

НЕ С МЕСТА [n'ism'esta], в знач. сказ.

1. Yerin­den oynamıyor, yerinden kıpırdamıyor (не двигается, стоит подвижно).
• Девочка остановилась и ни с места. Küçük kız durdu ve erinden kıpırdamadı
• Шофёр завёл мотор, но машина ни с места. Şoför motoru çalıştırdı ama araba yerinden oynamıyor.
2. Kıpırdama!; Olduğun yerde kal! (Не двигайся!) (emir cümlesi).
• Часовой крикнул: - Ни с места! Nöbetçi bağırdı: - Olduğun yerde kal!
3. Yerinde sayıyor.
• Дело ни с места. İş, yerinde sayıyor. Уже стемнело, а он всё сидел за столом: задача - ни с места. Hava kararmıştı, o hâlâ masada oturuyordu, görev de yerin­ de sayıyordu.

НИ С ЧЁМ [n'iş'ç'em].

I. Hiçbir şeye, hiçbir şeyi. Olumsuzluk eki ни, с edatı ve ismin araçlı halinde kullanılan что zamiri birlikte. •Я ни с чем не согласен. Hiçbir şeye razı değilim.

II. в знач. наречия (разг.). Eli boş (без результата, не получив ничего). Çoğunlukla вернуться, уйти, остаться ve прийти gibi fiillerle birlikte kullanı­lır.
Я долго искал эту книгу, ходил по магазинам, но вернулся ни с чем. О kitabı uzun süre aradım, dükkanları gezdim; ama eli boş döndüm.
Она ушла ни с чем, потому что никто не смог дать ей ответ. Eli boş ayrıldı; çünkü kimse ona cevap vereme­mişti

НУ ВОТ [nuvot], частица (разг.).

... de zaten, işte... de (и так, наконец). Repliğin başında kul­lanılır. Söylemdeki sonuçlandırılmış lığı güç­lendirir.
• Ну вот я и кончил. Ben de zaten bitirdim.
• Ну вот, мы пришли. Biz de zaten geldik.
• Ну вот, я готов, пойдёмте. Ben de zaten hazırım, gidelim.

НУ ДА [nuda], частица (разг.).

1. Tabii ya!, Ta­bii ki! Söze başlarken kullanılır.
• - Ты сделал это задание? - Ну да, уже давно! - Bu ödevi yaptın mı? - Tabuya, çoktan!

• - Ты идёшь с нами? - Ну да! Bizimle geliyor musun? -Tabii ki!

2. Yok canım! Soru cümlesinde yadsıma, red için kullanılır.
• - А он без тебя скучает. - Ну да? - Sensiz sıkılıyor. - Yok canım!
• - Я уже всё сделал. - Ну да? Так быстро? - Hepsini ya­pıp bitirdim. - Yok canım? Bu kadar çabuk mu?
3. Yok ya!; Elbette hayır! Olumsuz cevap için нет yerine kullanılır.
• - Ты выполнил его просьбу? - Ну да! Стану зря время терять! - Onun ricasını yerine getirdin mi? - El­ bette hayır! Zamanımı boşa mı harcayayım?
• - Ложись, отдохни. - Ну да, отдохни, у меня столько дел. - Uzanıp dinlen biraz. - Yok ya, dinlen ha, o kadar işim varken.

НУ И [nu i], частица (разг.).

1. Ne, ne kadar, ne kadar da. Şaşkınlık, hayret ifadelerinde kulla­nılır.
• Ну и кот у вас, какой большой и пушистый. Kediniz ne kadar da büyük ve tüylüymüş.
- Ну и глупый же ты у меня! - сказала мама. - Ne salak çocuğumsun sen benim, dedi annesi.
Ну и комаров же там было! Ne kadar sivrisinek vardı orada öyle!

2. Öyleyse, o halde. Cevap repliğinin başında kullanılır. Bir önceki söylemle mantık ilişkisi kurar.
• Это моя книга. - Ну и возьми её. - Bu benim kitabım.
- Al öyleyse.
• Я уже купил билет, завтра уезжаю. - Ну и хорошо, поезжай, zaten biletimi aldım, yarın ayrılıyo­rum. - İyi öyleyse, git.
• Дождь идёт. - Ну и пусть, я не боюсь. - Yağmur yağı­yor. - Bırak öyleyse, ben korkmuyorum.
/ Soru cümlesinde что, как sözcükleriyle birlikte kullanılır.
- Я хочу быть педагогом. - Ну и что? Поступай в институт.
- Pedagog olmak istiyorum. - E, ne duruyorsun, enstitüye girsene.
- Я уже две недели работаю. - Ну и как, успешно? - İki haftadır çalışıyorum. - E, nasıl, beceriyor mu­sun?

НУ И НУ [nü i nu], междом. (разг.).

Vay be!, Hay­ret!, Bak hele! Hayret, kınama ya da şüpheci bir değerlendirmeyi ifade eder.
• Ну и ну, как ловко ты придумал! Vay be, amma isabetli düşündün. 0 - Кто это был с тобой? - Оля. - Ну и ну, как она выросла!
-Yanındaki kimdi? - Olya. - Hayret, nasıl da bü­ yümüş!
• Ну и ну, чего он только не знает. Bak hele, bilmediği şey de yok.

НУ И ЧТО ЖЕ (Ж) [nü i ştoş], в знач. частицы (разг.).

1. E, sonuç?, E, n'olmuş da? Durumu ke­sinleştirmek için bir soru repliği olarak kulla­nılır.
• - Я уже говорил об этом. - Ну и что же? - Да пока ничего. -Bundan daha önce bahsetmiştim. - E, sonuç? - Şimdilik bir şey yok.

2. Ne önemi var, ne olmuş (не имеет значения).
•- Вы же сами об этом говорили. - Ну и что же, что говорили. А теперь всё изменилось. - Bunu siz söylemiş­ tiniz. - Söylemişsek n'olmuş yani. Şimdi her şey değişti.

НУ КАК ЖЕ [nu kakjı], см. как же.

НУ ТЕБЯ (ЕГО, ЕЁ, ИХ, ВАС), А НУ ТЕБЯ (ЕГО, ЕЁ, ИХ, ВАС), [nu tib'ya (yivo, yiyo, ih, vas) a nu t'ib'ya (yivo, yiyo, ih, vas)] междом. (разг.)

-Lanet olsun, cehennem olsun; lanet olasıca, ce­hennem olasıca. Bir şey ya da birine karşı olum­suz tavır, bir şey ya da birinden kaçınma isteği­ni ifade eder.

•- Пойдём с нами. - А ну вас, я одна пойду. – Beraber gidelim. - Cehennem olun, ben yalnız giderim.
• У меня сейчас неприятности. Впрочем, ну их, не хочется об этом думать. Şimdi başım belâda. Buna rağmen, lanet olsun; bunu düşünmek bile istemiyorum. О Не слушайте, ну его, вы молодец, так хорошо обо всём рассказали. О lanet olasıcıyı dinlemeyin. Aferin size, her şeyi anlattınız.

НУ УЖ [nuuş], частица.

Ne demek. Bir şeye iti­razı ifade eder.
• - Я боюсь, что вы меня не поймёте. - Ну уж не поймём, расскажи - поймём. - Beni anlamazsınız diye korku­ yorum. - Ne demek anlamayız, anlat ki anlayalım.
• - Боюсь, что она испугается трудностей. - Ну уж она-то не испугается. - Zorluklardan ürkecek diye korkuyo­rum. - Ne demek, o hiçbir şeyden ürkmez


НУ ЧТО ЖЕ (Ж) [nu ştojı (§)], в знач. частицы (разг.).

Tamam, tamam öyleyse (хорошо, ладно). Bir şeyin tasvip edildiğini, bir şeye razı olunduğu­nu ifade eder.
Ну что ж, раз ты так решил, делай. Tamam, öyle karar verdiysen,yap.
Ну что же, работу мы закончили, давай пообедаем. Ta­mam, işi bitirdik, hadi bir şeyler yiyelim.
• - Мне это Миша сказал. - Ну что ж, позовём Мишу и спросим. - Bunu bana Mişa söyledi. - Tamam öyleyse Mişa'yı çağıralım ve soralım.


Понравилась статья? Добавь ее в закладку (CTRL+D) и не забудь поделиться с друзьями:  



double arrow
Сейчас читают про: